7 Ocak 2014 Salı

SANAT ESERI PSIKANALITIK INCELENME

Çalışmanın içeriğine konu olan kitap Anayurt Oteli (1973) iken ele alınacak karakter Zebercet’dir. Zebercet, 30 yaşlarında, gündelik hayata oldukça ilgisiz, her günü birbirine benzeyen, sosyal hayatı otele gidip gelen bireylerle gerekli birkaç cümlenin ötesine geçmeyen bir adamdır. Düzenli çalışmayarak, kanunları çiğneyerek, sinirli tavırlarla, pervasız davranarak sorumsuz davranışları ile saldırganlığını göstermiştir. Dürtüsel davranmakta ve planlı davranmayı becerememektedir. Buna ek olarak gerçeğe saygı gösterememektedir. Kötü davranışlarından vicdan azabı duymaz. Olumsuz duyguların yokluğu hatalarından öğrenmelerini olanaksızlaştırmaktadır ve olumlu duygularının yokluğu başkalarına karşı sorumsuzca davranmalarına sebep olmaktadır. Yaşadıklarına sebep olan davranışları Cleckley’in saldırganlık davranışı tanımıyla örtüşmektedir. Yetersiz motivasyon da tek ihtiyaç büyük bir heyecandır, ne para ne de başka bir şey dürtünün sebebi değildir.
Romanda alakalı alakasız birçok noktada Zebercet’in geçmişine dair verilen bilgilerden yola çıkarak saldırganlık davranışının olası nedenleri görülebilir. Annesi birçok düşüğün üzerine umutsuzca hamile kalmış ve Zebercet’i karmaşık duygular içinde dünyaya getirmiştir, ismini dahi isteksiz koyup “öldü ölecek” kaygısı ile yeterince sahiplenmemiştir. Birden fazla yerde sözü edilen fiziki yetersizliği (çelimsiz oluşu), hiçbir kadın tarafından tercih edilmemiş olması, okulda sevilmediği, askerlikte aşağılandığı gibi bilgiler mevcuttur. Çocukluğundan itibaren maruz kaldığı ihmal, sevgiden yoksun büyüme ve başarı elde eldememiş olma kendilik imgesinde bozulma ve olumsuzluklara açıkça neden olmuştur. Oral dönemde takılı kaldığı ve yeteri kadar ilgi görmediği görülmektedir. Bu da sonraki yaşamında sigara kullanma, ağız yoluyla haz alma faktörlerinde artış yaşanmasına sebep olmaktadır. Kendini gösterip var edebilme adına seçtiği yöntem ise saldırganlıktır. Etrafındaki insanlara yönelik fiziksel, ruhsal şiddet ölçüsü giderek çoğalmış sonunda ise kendine yönelterek özkıyımını gerçekleştirmiştir.
  Annenin tekrar düşük yapma korkusuyla bağdaşık tavrı Zebercet’i anne karnında bu duygunun tesiriyle tutsak etmiş olabilir. Bu tutsaklık daha sonra sahip olacağı ve kısa dönemler haricinde terk edemeyeceği, korku ve başarısızlık kaygısı ile bağlanacağı otel ile ilişkilidir. Bu ve benzeri kaygılarla başa çıkma stratejisinin saldırganlık olduğu açıkça görülmektedir.
Otel işletmecisi olmasına rağmen süregelen yalnızlığı ile gitgide  topluma ve kendine yabancılaşması gözlemlenmektedir. Otele hapsolmuş yaşamı içinde en dikkat çekici arayışları libido enerjisi doğrultusunda cinsellik üzerinde şekillenmektedir. Tek çocuk olması sebebiyle ailenin diğer ferdi babayı ele alacak olursak fazla aktif olmayan, başarısız, kendi halinde bir karaktere sahip olduğunu söylemek mümkündür. Zebercet’in kendini herhangi bir zaman ve gruptan bağımsız olarak otele ait hissetmesindeki etken, babasıdır. Babası mesleğini oğluna miras bırakarak yaşamını gözle görülür bir şekilde sınırlandırmıştır. Kısacası; kendi yetersizliğini oğluna da vermiştir.
Zebercet’in tekdüze ve hareketsiz yaşamı, gecikmeli Ankara treniyle gelerek bir oda talebinde bulunan, bir gece kalıp daha sonra tekrar geleceğini söyleyerek otelden ayrılan genç bir kadınla değişmeye başlar. Söz konusu kadını duyduğu aşk, imgeseldir.
Zebercet’in babasının zayıf karakteri sebebiyle sahip olamadığı iktidarın ve gücün sembolizasyonu olan bıyık, birkaç farklı eyleminde kaynak gösterilebilir. Bıyığını kestirdikten sonra otel çalışanı kadın ile cinsel bir deneyim yaşamaması iktidarsızlaşmasının ilk örneğidir. İktidarsızlığını kabullenip farkındalığını sağladığında ilk yaptığı söz konusu kadını katletmek olacaktır. Ulaşılmaz arzu nesnesi olarak kabul edilebilecek kadının oteli terk edişinin haftasında berbere gider ve -zaten kesik olan bıyıklarını- kestirmek istediğini söyler. Burada ehemmiyetle üzerinde durulması gereken nokta tüm gücünden arınmasını gerektirse de ilk arzu nesnesi olan anneye dönüş isteğindeki netliktir. Simgesel kastrasyona örnek teşkil eden bu olgu aynı zamanda, Zebercet'in bir fallusa sahip olmak ya da olmamak merkezinde bir arayışa sokmuştur. Babasının özel kişilere verilmesini tembihlediği odayı aşık olduğu kadına vermesi, daha sonra özkıyımını yine bu odada gerçekleştirmesi doğum, ölüm gibi olgular etrafında şekillenmektedir. Zebercet'in ulaşılması mümkün olmayan bu arzu nesnesiyle bütünlüğe ermesi anne ile mutlak bütünlüğün vuku olabildiği tek yer ‘ana rahmi’ ile söz konusu olacaktır. Bu, imkansız arzu Zebercet’i içinden çıkamayacağı bir girdaba sürüklemekte, saldırganlığının önüne geçememektedir.

Yaşayamadığı cinsellik agresifliği tetikler, otelin dünya ile olan bağlarını koparmak istercesine önce ortalıkçı kadını ve daha sonra otelde yaşan bir kediyi hunharca öldürür, horoz dövüşlerine katılır, otelin işletmeciliğini bırakıp misafir kabul etmemeye başlar, ve dış dünyadan temelli kopar. Daha sonra şahit olacağı bir davada sanık olan kendisiymiş gibi sorulana cevap verir, sorgulamaya dahil olur. Bilinçaltındaki soruşturmanın derinliği üzerine yol gösterici bir olgudur, bu. Psikanalizde, Oidipus kavramı ile anlatılmak istenen çatışma[1], Zebercet’de kolaylıkla gözlemlenebilmektedir. İlk cinsel arzu anneye; nefret, zarar verme duygusu babaya yöneliktir. Mevcut durumun haz ilkesini bastırma sürecinde yaşadığı zorluk, Zebercet’in işlevselliğini kaybetmesine sebep olmaktadır.
Esas kahramanın ideal ego arayışı sonuçsuz kalmıştır. Sahip olduğu aşk; tam anlamıyla bir “objet petit” dir. Onu arzu nesnesi yapansa, her ne kadar burnunun dibine kadar gelmiş olsa da, hala el değilmemiş olarak kalmış ve elinden gitmiş olmasıdır.
Ailenin, çocukların kabul gören davranış kalıplarını öğrenmesinde önemli bir role sahip olduğu kabul edildiğinden,  yetiştiriliş oldukça önem teşkil etmektedir (McCord, 1964). Toplumsal kurallara uymakta çekilen zorluk ve saldırganlıkla elde edilmeye çalışan iktidar pasif baba profilinden kaynaklı olabilir (Bennet, 1960).  İnsan doğası hakkında yapılacak her çözümlemenin insan hakkında net açıklama ve verilere ulaşma konusunda yine de başarısız kalacağını gösteren bir çalışma olarak tarihteki yerini almıştır.
KAYNAKÇA
  • Bennet, I (1960). Delinquent and neurotic children. London: Tavistock Publications.
  • McCord, W. & McCord J. (1964). The psychopath: An essay ont the criminal mind. New York: Van Nostrand Reinhold.
  • Millon, Theodore; Roger D. Davis (1996). Disorders of Personality: DSM-IV and Beyond. New York: John Wiley & Sons, Inc.. pp. 226.
  • Bennett, Paul (2003). Abnormal and Clinical Psychology. Open University Press.
  • David H. Barlow and Vincent Mark Durand (2004). Abnormal Psychology: An Integrative Approach., p. 7
  • Sigmund Freud, The Ego and the Id, in On Metapsychology (Middlesex 1987), p. 38
  • Freud, S, Beyond the Pleasure Principle, in On Metapsychology (Middlesex 1987), p. 316




[1] The Ego and Id, sf 316

Duygusal Öğrenme Güçlüğü ve Psikanalizde Belirsizliğe Tahammül

Psikanaliz, uzun süreçli olan bir çalışmadır. Sigmund Freud ile adını bütün dünyaya duyuran  psikanaliz, Freud’ un ölümünden bugüne kadar var olan etkisini sürdürmektedir.
Psikanaliz amaçlarıyla diğer psikoloji kuramlarından farklı olmuştur, bu farklılık methotlarıyla ve çalışma konularıyla da kendini belli etmektedir. Psikanaliz, diğer ekollerin neredeyse önemsiz bıraktığı bilinçaltının önemini konu olarak çalışıyor ve uğraşıyordu. Zihinsel süreçlerinin bilinçdışı unsurları arasındaki bağlantıları ortaya çıkarmaya çalışıyor ve transferansın sorgulanmamış ya da bilinçdışı engellerinden, yani artık işe yaramayan ve özgürlüğü kısıtlayan eski ilişki kalıplarından, serbest kalmasına yardım ediyordu.*
Dolayısıyla psikanaliz diğer ekollerden farklı olarak, insanı yeniden yapılandırırken bu yapılandırmanın kendini güvende hissettirecek ve eksiklik duyduğu şekilde yapmayı amaçlamaktadır.
Yukarıda da bahsedildiği üzere psikanaliz uzun soluklu bir çalışmadır. Bu uzunluk hem analizan hem analist için zor bir süreçtir. Her iki tarafında bu süreçte kendini yeterli ve hazır hissetmesi analiz için en önemli başlangıç noktasıdır.
Analizan, bu sürece kendini hazır hissederken, analistin yeterliliği olması gereken yerlerde olmalıdır. Bu yeterlilik psikanalizin en önemli kavramlarından olan aktarım ve karşıt aktarımda devreye girer.
Aktarım ve karşıt aktarım, analizanın bilinçdışı duygu ve arzuların canlanması ve analizde belirmesidir. Karşıt aktarım, analistin bu aktarımlara verdiği cevaptır. Tüm bunlar bilinçdışı alanın analiz esnasında analizde canlanmasıyla meydana gelir. Bu aktarımı alabilmek ve o aktarımı cevaplayabilmekte de analistin bilinçdışı süreçleri etkide bulunabilir.
Duygu aktarımları ve duygular bu sürecin zeminleridir. Psikanaliz esnasında tüm bu aktarımlar oluyorken bu aktarımları almak yeteneğini etkileyen faktörler olabilir.

Empati tüm bu süreç içerisinde en önemli kavramlardan biridir. Karşıdaki kişinin duygu ve aktarımlarını almanın bir bilinç ve bilinçdışı bir öğrenme süreci olduğunu kabul ediyor olursak, bu süreçte öğrenmeyi etkileyen duygusal faktörlerin varlığı en önemli unsur olacaktır.

Psikanaliz esnası dışarısında  öğrenme sürecine bakacak olursak; Öğrenme, tekrarlar ve ya yaşantılar sonucunda, davranışlarda meydana gelen, eğitim öğretim sonucu değişmelerdir. Her öğrenmenin sonucunda bir davranış değişikliği oluşuyor olsa da her davranış değişikliğini öğrenme olarak tanımlayamayız. Örneğin refleks davranışlar bu kurama bakıldığında öğrenme değildir. Motivasyon ve olgunlaşmanın öğrenmede çok önemli iki faktör olduğu bilinmektedir. Öğrenme süreçleri özellikle davranışçı ekol kavramlar üzerine çalışmıştır. Pallow' un hayvanlar üzerine yaptığı çalışmalar sonucu daha etkili bir hale gelerek üzerinde araştırmalar yapılmış süreçlerdir. Klasik Koşullanma ve Edimsel Koşullanmayı özellikle davranışçı kurama göre en yaygın öğrenme modelleri olarak görebiliriz.

Öğrenme sırasında, öğrenmeye etki eden faktörler arasında duygusal faktörler, bu süreçte öğrenmeye etki eden biyolojik ya da fizyolojik olmayan faktörlerdir. Yapılan araştırmalarda ( Maureen Healy in Creative Development ) öğrenmeye, aile içi ilişkiler ve hayatın diğer kesiminden önceden oluşturulmuş olan duygusal faktörlerin etkisi incelenmiş ve daha fazla odaklanma, duygusal farkındalık, özdüzenleme becerileri, kişisel başarı, empati gibi kavramlarda duygusal öğrenmenin etki oranının yüksekliği sonucu elde edilmiştir.

Duygusal öğrenme, son yapılan araştırmalarda ortaya çıkmış olan 'understanding of emotion' kavramını öğrenme sürecinde etkisini ortaya koymuştur. Duygusal sağlığın öğrenme üzerindeki etkisinin bilinmesi pek çok alanda büyük bir adım olmuş ve öğrenme güçlükleri arasında araştırılır hale gelmiştir. Korku, nefret, öfke, kaygı gibi duyguların üstesinden gelmek ve nasıl baş edeceğinin farkındalığında olmak duygusal öğrenme zorluğunu azaltan faktörler arasında araştırılmaktadır ( Mark Greenberg, Penn State SEL ). Bahsedilen korku, nefret, depresif ya da duygusal olarak dengeli olmak, öfke, kaygı gibi duyguların yönetim ve kontrolü, empati, şefkat gibi olumlu kavramların oluşmasını sağlayarak öğrenme sürecini destekler.

Özetle duyguları düzenleyen zorluklar, kendi gelişim sürecini öğrenmek için var olan yetenekleri etkiler. Bu yeteneklerin etkilenmesi, öğrenmede zorluk ve etki başlatır.

Psikanalizde, analistin duygusal öğrenme güçlüğü, yukarıda belirtilen duyguların üstesinden gelme ve nasıl başedeceğini bilme durumlarıyla paralel olup, 'Understandig of emotion' kavramının şekillenmesini sağlar, 'Understanding of emotion' kısmında, duygusal öğrenme güçlüğünden doğan bir problem yaşayan analist empati yeteneğinde olumsuz yönde etkilenmeler gözleniyor olma ihtimali yükselir. Bu da analizanın aktarımını ve analistin bu aktarıma cevabı olan karşıt aktarımı etkileyen en önemli faktörler arasında olmasına neden sağlar.

Duygusal Öğrenme güçlüğü olması durumunda ortaya çıkan, kaygı, korku, nefret, öfke, duyguların anlanmasındaki denksizlik kişide bir belirsizlik hissini doğurması gözlenebilir, bu belirsizlik hissinin tahamülsüzlüğünü psikanalizde negative capability olarak kavramlanır. Duygusal öğrenme güçlüğü, belirsizliğe tahamülsüzlüğe neden olabileceği gibi, belirsizliğe tahamülsüzlük yeteneğinin az olması da duygusal öğrenme güçlüğünü meydana getirir.

Psikanaliz uzun süreli bir çalışmadır. Çalışmadaki bu uzunluk belirsizliğe tahammül kapasitesi ile doğrudan  ilgilidir. “Tahammül” olumsuz bir çağrışım yapıyor olsa da buradaki belirsizlik analizanın bilinçdışında kendi ifade için bir zemin yaratır. Bu belirsizliğe tahammül edebilmek ve bu belirsizlikte duyguların farkında ve kontrolünde olabilmek gerekmektedir.
Örneğin; sessizliğe tahammül bu durumun en bilindik ve en açıklayacı örneklerindendir. Psikanaliz sırasında var olan sessizlik durumunda bu sessizliğe tahammül edebilmek, bu süreçteki duyguların farkında olabilmek gerekir. Tahammül sırasında analiz kendi duygularının farkında oluyorken bu duyguları ve iç sesi kontrol edemez ise kendi kaygı ve ya kendi duygusal süreçleriyle çokça boğuşur oluyor ise analizanın ona getirdiği aktarım ve analizanda tutması gereken duygu takibinde kırılma yaşar ve bu yaşantı analizi olumsuz etkiler.

Özetle, psikanaliz kişiyi yeniden yapılandıran ve bilinçaltı süreçlerin incelendiği bir kuramdır. Psikanaliz esnasında aktarım ve karşıt aktarımlar bu sürecin temelini sağlar. Uzun süreçli olan bu çalışmada analizan ve analist hazır ve yeterli olmalıdırlar. Analist için bu yeterlilik, aktarım ve karşıt aktarımlarındaki bağlantı durumunu güvenli kılmakla başlar. Bu güvenlilik bilinç sinyalleriyle gönderildiği kadar bilinçaltı sinyallerle de verilir. Bu bağlantıyı güvenli tutabilmeyi sağlayacak önemli faktör duygulardır. Empati, analizin en önemli noktasındadır. Empati kavramı ve duygusal olarak dengeli olmak, analistin ‘understanding of emotion’ durumuyla birebir ilişkilidir. Bu durumu en çok etkileyen faktör, duygusal öğrenme güçlüğüdür. Kaygı, öfke, korku, nefret gibi duygular burada şekillenir ve kontrol edilir. Duygusal öğrenme güçlüğünün olduğu yerde empati düşer, aktarım ve karşıt aktarım bağlantısının güvenirliliği azalır. Bu durum psikanaliz de var olan ‘ belirsizliğe tahammül ‘ kavramına bakacak olursak, belirsizliğe tahammül esnasında analistin kendi kaygı, korku, nefret ve ya öfke duygularıyla pek çok uğraşması, ve örnekte olduğu gibi sessizlik sürecinin getirdiği belirsizliğe tahammül durumunda duygu dengesini kuramamasıyla, aktarım ve karşıt aktarım ilişkisini olumsuz yönden etkiler.
Duygusal öğrenme güçlüğü, belirsizliğe tahammülsüzlüğe neden olurken, belirsizlik sırasında analistin çok fazla kendi kaygılarıyla boğuşuyor olması da duygusal öğrenme güçlüğüne neden olabilir.


KAYNAKÇA
·          http://www.msxlabs.org/forum/psikoloji-ve-psikiyatri/82780-psikanaliz-nedir-psikanaliz-kurami-hakkinda.html#ixzz1bPbMqB71*
·         Schultz, Duane P. ( 2007 ). Modern Psikoloji Tarihi
·         Freud, Sigmund. ( 1972 ). Psikanaliz ve Uygulama
·         Freud, Sigmund. ( 1970 ). Freudyen Psikolojiye Giriş
·         Developmental Learning Disabilities of the Right Hemisphere
·         Sandra Weintraub, PhD; M.-Marsel Mesulam, MD Arch Neurol. 1983;40(8):463-468. Emotional, Interpersonal, and Cognitive Components

·         Linda, K Elksinin.( 2004 ). The social emotional side of learning disabilies

Duygusal Öğrenme

Öğrenme tekrar veya yaşantılar sonucu eğitim veya öğretim sonucu davranışlarda meydana gelen değişmelerdir. Bir durum karşısında yeni alışkanlıklar kazanmak için tepkilerin düzenleniş süresidir.  Pekçok kuram ve bakış açısı öğrenme üzerine çalışmış ve öğrenme çeşitlerini araştırmışlardır. Üzerine pek çok deney ve gözlem yapılan öğrenme süreçlerinde, öğrenmenin gerçekleşmesini sağlayan öğrenme türleri ve süreçlerini şu şekilde sıralandırabiliriz.
1. Deneme - Yanılma Yoluyla Öğrenme
2. Motor Öğrenme
3. Bilişsel Öğrenme
a). Kavrayış yoluyla öğrenme
b). Model alarak (Gözleme yoluyla) öğrenme
c). Sözel öğrenme
d).Farkında olmadan öğrenme

4. Koşullanma Yoluyla Öğrenme

a. Klasik koşullanma
b. Edimsel (vasıtalı - operant) koşullanma

Tüm bu süreçlerde öğrenme kavramı oluşurken öte yandan öğrenmeyi etkileyen faktörlerde bu sürece eşlik etmektedir. Öğrenmeyi etkileyen başlıca faktörler;
1. Öğrenen Bireyden Kaynaklanan Faktörler
a. Güdülenme
b. Zekâ
c. Yaş ve olgunlaşma
d. Bilgi birikimi
– Olumlu geçiş (Pozitif transfer)
– Olumsuz geçiş (Negatif transfer)
 Fizyolojik durum
f. Psikolojik durum
Öğrenme de yukarıda sayılan faktörler dışında duygusal faktörlerde büyük rol oynamaktadır.


Psikodramanın Psikanaliz de Yardımcı Teknikleri

Psiko-drama Dr. Jacob Moreno tarafından kurulmuştur. Moreno 1921 den beri doğaçlama tiyatroyla ilgili çalışmakla beraber temel psiko-dramatik tekniklerin çoğu 1936 dan 1940’ların başlarına kadar adım adım zenginleştirilmiştir. Moreno tiyatro ile terapiyi birleştirmeyi amaçlamaktadır. Dramayı iyileştirici bir araç olarak kullanmayı hedefler. Moreno dan önceki  zamanlara da bakılacak olursa özellikle doktorların o dönem akıl hastalıklarının tedavisinde tiyatroyu kullandıklarını görebiliriz. Bunun destekleyen en önemli örneklerden biri de 19 yy başlarında Avrupa da önemli psikiyatriler olan Johann Christian Reil ve Phillipie Pinel in tedavilerinde dramatik süreçlerin kullanılması konusunda akedemik yazılar ve dramayla psikoterapinin sentezini çalışmışlardır ( Mezurecky 1974, Porter 1998 ).
Moreno ilk psiko-drama çalışmalarını fahişeler, mülteci kampları ve ceza evlerinde yapmıştır.  İkinci Dünya Savaşı sırasında grup terapisi askeri hastanelerde ve şavaşı yaşamış askerlerin tedavisinde kullanıldı.
Alandaki diğer önemli kişilerin arasında, Joseph Mann, Max Ve Sylvia Ackerman, Edgar Borgatta gibi isimler vardır. 1960 lardan 70 lerin ortalarına kadar ise Dale Richard, Ann Hale, Carl Hollander, David Kipper gibi isimler alanda çalışmalar yapmıştır.
Psiko-drama geniş uygulamaları olan sadece bir çeşit psikoterapi olmaktan öte, eğitimi; din, iş, topluluk oluşturma, ev  gibi diğer birçok alanda kullanılabilinen ve gelişmekte olan bir psiko-sosyal araçtır. Psiko-drama için birbirleriyle bağlantılı davranış biçimleri ve bunların uygulanmalarının dışında sanat, yaratıcılık, olgunluk  gibi tanımlar konusunda da bilgi ve donanıma sahip olmak gerekir.
Psiko-dramanın içerisinde kullanılan, yaratıcılık, kendini ifade etme, spontanite, artık gerçeklik, duygu boşalımı, beceri oluşturma, sözsüz iletişim, sosyometri, uygulamalı rol kuramı, gibi kavramların pek çoğu psikodramatik canlandırmayı amaçlamayanlar içinde pek çok önem taşımaktadır.  Psiko-dramayı daha teatral drama türlerinden ayıran en önemli özelliği buradaki canlandırmanın bir kendini yansıtma fırsatı olmasıdır.

Psiko-drama, sosyal ve psikolojik sorunların araştırma yöntemlerini, katılımcıların kendileri ve hayatlarındaki olayları sadece anlatmak yerine bu anlatımı yeniden canlandırmaya yöneltip araştırmaktadır. Buradaki canlandırmada öne çıkan dış davranışlar değil canlandırılan olayların ve anların psikolojik yanlarıdır. Bu psikolojik yanlar; daha önce dışa vurulmamış duygu ve düşünceler, orada var olmayan kişilerle buluşmalar, başkalarının neler hissedip düşündüklerine dair hayallerinin temsil edilmesi,  gelecekte olabilecek olayların göz önüne getirilmesi gibi kavramlar olabilir ve tüm bunlar sorunu çözmenin  başka yollarıdır. Gerçek kavramını ve gerçeği dramatik  yöntemlerle araştıran bir daldır. Burada ki gerçek anlayışı psikolojik deneyimler üzerine odaklanır.
Morenon’ nun temelini oluşturduğu psiko-dramanın önemli kavramlarını inceleyecek olursak;
·        Yaratıcılık
·        Spontanlık
·        Oyun, Hayal Gücü, Artık Gerçeklik
·        Dışavurum ve Eylem
·        Duygu Boşalımı ( Katarsis )
·        Beceri Edinme
Unsurlar ve Terminolojisi
·        Protagonist
·        Yönetici
·        Yardımcı Ego
·        İzleyiciler
·        Sahne
·        Psikodramatik teknikler : yeniden oynama, ayna, kendi kendine konuşma, rol eğitimi, boş sandelye, eşleme, artık gerçeklik sahneleri, benliğin çoğul parçaları, eylem sosyometrisi, yandan konuşmalar
·        Evreler
·        Isınma
·        Eylem
·        Paylaşım

Öte yandan psiko-dramanın temeli sadece Moreno’ nun temellerini dayanmamaktadır. Örneğin Kipper’ in kendi simülasyon teorisi, Deneve’ nin Varoluşçu-Diyalektik modeli sadece Moreno’ nun modellerine bağlı kalmadan geliştirdikleri yöntemlerdir.

Psikanalizle Yaklaşma
Etkisini uzun zamandır devam ettiren Psikanaliz de bazı psikanalistler, uyarlanmış psikodrama tekniklerini kullanmaktadırlar.
Psikodrama esnasında geniş psikodinamik kavram kullanılmakla beraber sadece buradaki teoriye bağlı kalınmaz. Uygulamalı rol terapisine pek uygun olan psikodinamik görüşler, yalnız şimdiki zamanda ki rolün gerekliliklerinin etkilerine daha çok önem verirler fakat bu sırada geçmiş zamanın deneyimlerinin devam eden etkileriyle de derin bir şekilde çalışırlar.
Psikodinamik yaklaşımlar birebir düzeninden uzaklaştıkça aile ve gruplara açıldı. Eş terapistlerle yardımcıların kullanımı gibi psikodramatik teknikler kullanılabilir duruma geldi.
Psikodrama bazı psikoanalitik düşünceleri tamamlamak için kullanılabilinir. Örneğin , ‘benlik psikolojisi’ diye adlandırılan ekolde analistin analiz edenle çok derin bir empati sağlaması gerekmektedir. Örneğin eşleme tekniği bu sürece yardımcı olarak kullanılabilir. Konuşmalar dışında fiziksel aktivite de terapide benlik duygusunda kontrol odağı ya da yaratıcı unsur olarak kullanılır.
Diğer yaklaşımlara bakılacak olursa da bilişsel terapi, davranış terapisi, gestalt terapi, hayal terapileri, oyun terapisi, Jungcu terapi gibi yaklaşımlar da çeşitli psikodrama teknikleri kullanılmıştır. Model alma, canlandırma gibi teknikleri kullanılabiliyor. Psikodrama metodları esnek olup, çeşitli terapi ve modellere çeşitli teknikleriyle uygulunabilir.
Grup Terapisinde Terapötik Unsurlar
Yalom’ un grup psikoterapisi konulu ders kitabı terapötik unsurları grup terapisi ve psikodramanın teknikleriyle birleştirmektedir. Psikodramanın metodlarının nasıl kullanılacağına bakılacak olursa aşağıdaki tanımları görebiliriz.
·        Umudun yerleştirilmesi
·        Evrensellik
·        Yardımseverlik
·        Bilgi vermek
·        Düzeltici duygusal deneyim
·        Sosyalleşme teknikleri
·        Sosyalleşme teknikleri
·        Model alma
·        Kişiler arası öğrenme
·        Grup tutarlılığı
·        Duygu boşaltımı
·        Varoluşçu

Özetle grup psikoterapisindeki iyileştirici etkenler, psikodramanın kullanılmasıyla benlik gücünün unsurlarında ve psikoterapinin temellerine uyarlanabilir.
Psikodrama, sinema, tiyatro ve romanlarda bahsedildiği gibi gerçek hayattaki karışık ve karmaşık olaylara psikodrama denir. Moreno’ nun çalışmalarıyla başlatılan psikodrama süreçleri, ölümünden buyana yönetim sitili, teknikleri ve diğer yaklaşımlarla birleşmeler geliştirilmiş ve şuan da görüş birliği sağlanacak çalışmalar ve yenilemelerle varlığını devam ettirmektedir. Tüm bu yukardakilerden anlaşıldığı üzere bu yanlış bir anlayıştır. Psikodrama geçmişteki alışkanlıklarını ve geçmişe dayalı şuanki tepkilerini ve düşüncelerini gözden geçirip şuan da yeniden yapılandıran yapıcı bir süreçtir. Psikodrama yanlızca dramatik bir yapı ve bu yapının tiyatral sahnelenmesi değil, yaşam süreci içerisince hayatlarımızı nasıl daha yaratıcı sürdürebileceğimizi gösterebilecek teknik ve methodlara dayalı bir süreçtir.
 Kaynakça
·        Blatner, Adam. ( 2002 ). Psikodramanın Temelleri.
·        Atalay, Deniz (2000). Psikodrama Grup Terapisi El kitabı.
·        Atalay, Deniz (1998). Psikodramam 300 Isınma Oyunu
·        Atalay, Deniz (2001). Sahnede yaratıcılık, Stanpane Tiyatrosu.

·        Anderson, Walt (1974). J. L. Moreno and trhe origins of psychodrama. 

2 Ocak 2014 Perşembe

Cinsel İşlev Bozuklukları - Prematür Ejakülasyon

2. Prematür Ejakülasyon (Erken Boşalma)

2.1 Tanım

DSM IV’e göre prekoital , partnerin orgazmından önce (%50), kendi istediğinden önce boşalmasını kontrol edememe (yeterli süre erteleyememe) halidir. Normal-patolojik sınır ayrımının kesin kriterlere dayandırılmamış olması nedeniyle erken boşalma tanısı için bazı kriterler bulunmaya çalışılmıştır. Süre üstünde duran araştırmacılar tarafından intravajinal boşalmaya kadar geçen sürenin 1, 2, 3 ve 7 dakikadan kısa oluşu, intravajinal 8-15 hareketten önce ejakülasyonun olması gibi kriterler öne sürülmüştür (Spiess ve ark. 1984, Cooper ve Magnus 1984). Cinsel aktiviteye başlandıktan sonraki İlk 5 dakika içinde istemdışı boşalmayı ifade eder. Hayatı tehdit eden bir durum olmamasına karşın seksüel özgüven kaybına, partner ve erkekte seksüel tatminde azalmaya ve hayat kalitesinde anlamlıbozulmaya yol açması sebebiyle önemli bir durumdur.

Penetrasyondan önce, penetrasyon esnasında veya hemen sonra minimal cinsel uyarı ile ve kişi istemeden önce, ısrarlı ve tekrarlayan şekilde meydana gelen, belirgin rahatsızlık veya kişiler arasıilişki zorluğuna yol açan ejakülasyon olarak tanımlanmıştır. Sevişmeden yeterince zevk alacak kadar ejakülasyonu geciktirememe durumudur.

2.2 Prematür Ejakülasyon Tanı Kriterleri

A. Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, çok az bir cinsel uyarılma ile ve kişinin istemesinden önce, vajinaya girme öncesi, girer girmez ya da hemen sonra ejakülasyonun olması. Klinisyen, yaş, cinsel eşya da durumun yeni olması ve son zamanlardaki cinsel etkinliğin sıklığı gibi uyarılma evresinin süresini etkileyen etkenleri göz önünde bulundurmalıdır. B. Bu bozukluk, belirgin bir sıkıntıya yada kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olur. C. Erken boşalma sadece bir maddenin (Örneğin; Opiyatların bırakılması) doğrudan etkilerine bağlı değildir.

2.3 Prematür Ejakülasyon Etimoloji

Latince, Prematür ejakülasyon olarak bilinir. İki farklı kelimeden oluşmuştur. Latince kökenlidir. Prematür, olgunlaşma öncesi, erken Fransızca éjaculation "(aniden ve keskin şekilde) fışkırtma" sözcüğünden alıntıdır. Latince iaculari"(mızrak veya ok) fırlatmak" fiilinden +tion sonekiyle ex+önekiyle türetilmiştir[1].

2.4 Prematür Ejakülasyon Sıklık Oranı

Dünyada %20 ila %30 oranında sıklık gösterdiği bildirilmektedir (Montorsi 2005). Türkiye’de yapılan bir çalışmada ise prematüre ejakülasyon prevelansı %36.5 bulunurken başka bir çalışmada ise %25.7 olarak bulunmuştur (Balcı ve ark. 2009, Tekdoğan ve ark. 2003). Amerika da gerçekleştirilmiş tarama çalışmaları verilerine göre prevalansının %20-30 civarında olduğu bildirilmektedir (Althof 2006).

2.5 Prematür Ejakülasyon Etyoloji[2]

Erken boşalma: %99 Psikojenik / Primer %1 Organik / Sekonder olarak ikiye ayrılır.

Boşalma Bozuklukları; *Pelvik ve üriner infeksiyonlar, *Pelvik ve üriner operasyonlar, *Nörolojik hastalıklar, *Sistemik hastalıklar, *İlaç-alkol-madde kullanımı. Pelvik ve üriner infeksiyonlar: pelviks (iç genital organlarda) ve üriner (boşaltım organlarında) enfeksiyon ya da operasyon.

Boşalma bir refleks olmakla birlikte üst merkezler tarafından kontrol edilebilir. Boşalma kontrolü, boşalma refleksinin üst merkezler tarafından kontrolü ile sağlanır. Boşalma kontrolü, bütün erkekler tarafından sonradan öğrenilir. Cinsel deneyim ile doğrudan bağlantılıdır. Boşalma kontrolü bir kez sağlandığında sonradan unutulmaz.

Yaş, Deneyim, Frekans, Partnerin uyarıcılığı,Önsevişme (uyarılma süreci) süresi, Genital bölgenin duyarlılığı (kondom, alkol,ilaç…), Anksiyete/performans anksiyetesi , Ortam/mekan/koşullar. Incesu’ya (2004) göre artan yaş, yetersiz deneyim, kişilerarası etkileşimin güçsüz oluşu, partnerin fiziksel çekiciliğinin düşük düzeyde olması. Kullanılan kondom, alkol ilaç gibi faktörler sebebiyle cinsel bölgede söz konusu olan duyarsızlaşma, performansa yönelik kaygı, uygun olmayan ortam erken boşalmaya sebep olabilir.

Cinsel deneyimsizlik, Cinsel mitler, Olumsuz deneyimler (genelev vb. ). Incesu’ya (2004) göre erkeğin cinsel deneyiminin olmaması, inandığı yanlış düşünceler ve genelevde cinsel birliktelik yaşama gibi negatif deneyimleri erken boşalmasına sebebiyet gösterebilir.



2.6 Prematür Ejakülasyon Tedavisi

BDT Tedavisi; 1-Olumsuz Düşünceleri Belirleme, Düşüncenin belirli bir yolakta ilerlemesi ve farkındalığın oluşmasıyla birlikte kişi bir duygu hisseder. Bu duygu pozitif bir duygu ise kişi mutlu olur, haz alır. Hissedilen duygu negatif bir duygu ise kişi acı hisseder ve mutsuz olur.İnsan temel yaratılışı itibarıyla hazza ulaşmak ve elemden kaçmak doğrultusunda harekete eğilimlidir (Dinç 2012). 2-Düşüncedeki İnancın ve Düşünceye BağlıDuyguların Derecesini Değerlendirmek .Hissedilen bu duyguların, 0 ile 100 arasıbir derecelendirmede kişi tarafından derecelenmesi istenir (Dinç 2012). 0 en hafif düzeyi ve bu duygunun yokluğunu belirtirken, 100 bu duygunun en üst düzeyde hissedilmesini betimler. 3-Olumsuz Düşünceyi Sınıflandırma Bilgiİşlemede Sistematik Hatalar , -Seçisi algılama, -Abartma, -Küçümseme,-Bireyselleştirme, -Genelleme, -Ya hep ya hiç tarzında düşünme, -Keyfi çıkarsama 4-Düşüncenin Doğruluğu Ne İfade Eder? (Düşey İniş) 5-Altta Yatan Düşünceyi Tespit 6-Düşüncenin Maliyeti ve Kârı. Kişilerin erken boşalma tedavisinde; cinselliğe dair sahip olduğu olumsuz düşünceleri nasıl sınıflandıracağı belirlenmelidir. Kimi birey performansına yönelik aşırı abartma ve yetersizlik hissetme durumu yaşayabilir. Ya da yetersizliği sebebiyle kendini zaafları ile küçümseyebilir. Burada sınıflandırma söz konusu olduktan sonra düşüncenin doğruluğuna yönelik kanıt arama, düşüncelerin sebeplerine dair düşünme ve böyle bir düşünce geliştirmenin zararları ya da faydaları üzerine kafa yorma önem kazanır.

Meichenbaum’un Bilişsel Davranış Değişimi; -Erken boşalma problemine sahip bireyin kendi iç konuşmalarının farkına varmasını sağlamaya odaklanır (Dinç 2012). -Kendilik ifadelerinde bulunmayı öğretir, kendi kendilerini değiştirme konusunda eğitir. -Bilişsel yeniden yapılandırma esastır. -Davranış nasıl değişir? 1.Aşama: Kendi kendini gözlemleme. 2.Aşama: Yeni bir içsel diyalog başlatma. 3.Aşama: Yeni beceriler öğrenme. -Başa çıkma becerisi programları: 1-Erken boşalma problemine sahip bireylerin rol oynama ve hayal kurma aracılığıyla kaygı yaratan durumlara maruz bırakma, 2- Erken boşalma problemine sahip bireylerden kaygı düzeylerini değerlendirmelerini istemek, 3- Erken boşalma problemine sahip bireylere cinsel aktivite anında yaşadıkları kaygıyıyaratan bileşenlerin farkına varmayı öğretmek, 4- Kendilik ifadelerini tekrar değerlendirerek bu düşünceleri incelemelerine yardımcı olmak, 5- Bu tekrar değerlendirmeden sonra kaygı düzeylerini anlatmalarını sağlamak.

Bazı BDT teknikleri; Başla – Dur Tekniğii, Sıkma Tekniği, İlişki öncesi mastürbasyon. Başla – Dur tekniği: aşırı uyarıda hastanın eşi durarak uyaranın geçmesi bekleniyor, Sıkma tekniği: Glans elle sıkılıyor uyarı geçene kadar. Her ikisinde de orgasm öncesi durmaya dayanılıyor. İlişki öncesi mastürbasyon: penis desensitize oluyor, refrakör zamandan sonra ejakülasyon geç oluyor.

Kişide ki his ve duygusu ; Hasta ve eşinde azalmış cinsel tatmin, Özgüven kırılması, Rahatsızlık Hissi, İkili ilişkilerin etkilenmesi, Yeni ilişkiyi başlatmada zorluktur. Rosen & Althaf, J Sex Med, 2008.

Terapinin amacı ; Ejakilasyonun kontrol ve geciktirme teknikleri öğretilmesi, Cinsel görüşlerin değiştirilmesi, Kişiler arası ilişkinin düzenlenmesi, Cinsel Performansta kendine güvenin sağlanmasıdır (Althof 2006).

2.7 Vaka

K.M, erkek, 28 yaşında, 3 yıllık evli, çocuğu yok ve mühendis. Başvuru nedeni: Erken boşalma. Yapılan ürolojik muayene ve değerlendirmelerde organik bir patoloji saptanmamış. Papaverin enj. Testi (+) Geçen yıl eşi, kardeşini kaybetmişve son 1 yıldır travma sonrası stres bozukluğu tedavisi görüyor. Yapılan psikiyatrik muayene ve değerlendirmede düşük düzeyde depresyon şikayetleri dışında önemli bir psikiyatrik sendrom belirlenmemiştir.

İlk aşamada K’dan cinsel aktivite esnasında kendi kendini gözlemlemesi ve sorunun ne olduğuna yönelik detaylandırma yapmasıistenir. Cinsel aktivite içerisindeyken hangi aşamada ne tür bir değişim yaşadığını fark eden K.’nın bir sonraki aşamada yeni bir içsel diyalog başlatması beklenir. Erken boşalmada bireyin performansına odaklanıyor olması,aldığı hazzı azaltmakta ve performans odaklı olma sebebiyle yetersizlik yaratabilmektedir. Bu sebeple cinsel aktiviteye başladığı anda “aman erken boşalmayayım”, “asla böyle bir şey yapmamalıyım” gibi kaygı içeren olumsuz içsesleri önlemesi önem taşımaktadır. 3.Aşamada, kendini kontrol etmeye ve boşalmayı geciktirmeye yönelik fizyolojik bilgileri öğrenmesi, bunların kendi kontrolünde olduğunun farkına varılması gerekir. Son aşamada stratejik olarak erken boşalmaması adına kendini nasıl kontrol edebileceğinin farkına varan K.’nın bu yeni öğretilerini ve becerilerini eyleme geçirmesi istenir. Bir iki pratikten sonra erken boşalmanın tekrarlanmadığı kabul edilmektedir.
REFERANSLAR

Akbaş B., Akbaş F. ve Yaluğ İ. (2007) Vajinismustan Disparoniye Cinsel Ağrı Bozukluklarının Etiyolojisi, Ayırıcı Tanısı ve Tedavi Seçenekleri Üzerine Bir Gözden Geçirme. Turkiye Klinikleri J Gynecol Obst;17(6):447-53

Althof SE. (2006) Prevalence, characteristics and implications of premature ejaculation/rapid ejaculation. J Urol;175:842-8

Amerikan Psikiyatri Birliği (1994) Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı, Dördüncü Baskı (DSM IV) (Çev. Ed.: E. Köroğlu) Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 1995.

Balcı M, Aslan Y, Aydın AÖ ve ark. (2009) Türk erkeklerinde cinsel fonksiyon bozukluğu taraması: Anket çalışması. Ortadoğu Tıp Dergisi, 4: 108-113.

Beck JG (1993) Vaginismus. In W O’Donohue, JH Greer (Eds), Handbook of sexual dysfunctions: Assessment and treatment (ss 381-397). Boston: Allyn and Bacon Inc

Cooper A., ve Magnus R. (1984) A clinical trial of the beta blocker proptanolol in premature ejeculation. J. Psychosom Res. 28: 331-336.

CETAD (2006) (Cinsel Egitim Tedavi ve Arastırma Dernegi) Cinsel Saglık ve Üreme Saglıgı Arastırması.www.cetad.org.tr

Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) Cinsel Terapi Eğitimi, Modül 1, 2 ve 3, 2004–2008.

Demiralp M. ve Oflaz F. (2007) Bilişsel davranışçı terapi teknikleri ve psikiyatri hemşireliği uygulaması. Psikiyatri Dergisi 2007; 8:132-139

Dinç, M. (2012) Aaron Temkin BECK: After Cricitical Thinking to A Creative Psychotherapy Theory. Journal of Cognitive-Behavioral Psychotherapy and Research, 1 (2), 70-76.

Doğan S. ve Özkorumak E. (2008) Ağrılı Genital Cinsel Aktivite ve Vajinismus Tanısında Yaşanan Güçlükler. Klinik Psikiyatri;11:135-142.

Dünya Sağlık Örgütü (1992) ICD-10 Ruhsal ve Davranışsal Bozukluklar Sınıflandırması: Klinik tanımlamalar ve tanı kılavuzları, Türkiye Sinir ve Ruh Sağlığı Derneği Yayını, Ankara, 1993

İncesu, C. (2001) Cinsel İslevin Fizyolojisi, 7-15; İçinde: Cinsel İslev Bozuklukları, Editör: Yetkin, N., İncesu, C., Roche Müstahzarları Sanayi A.S.-İstanbul

Incesu C. (2004) Cinsel İşlevler ve Cinsel İşlev Bozuklukları. Klinik Psikiyatri; Ek 3:3-13

Kabakçı E, Batur B (2003) Who benefits from cognitive behavioral therapy for vaginismus. J Sex Marit Ther, 29: 277-88.

Ter Kuile M, Van Lankveldb JJDM, De Groot E ve ark. (2007) Cognitivebehavioral therapy for women with lifelong vaginismus: Process and prognostic factors. Behav Res Ther, 45: 359-73

Kayır A, Geyran P, Tükel MR ve ark (1990). Cinsel sorunlarda basvuru özellikleri ve tedavi seçimi. XXVI. Ulusal Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Kongresi, Bilimsel Yayınları, Cilt 2, s:451-458.

Masters WH, Johnson VE (1994). Human Sexual Behaviour. İnsanda Cinsel Davranıs. Sayın Ü, çev. Editörü: İstanbul: Bilimsel ve teknik Yayınları Çeviri Vakfı

Montorsi F (2005) Prevalence of premature ejaculation: A global and regional perspective. J Sex Med, 1(Suppl. 2): 96–102

Sahin, D. (2001). Vajinismusun psikodinamik nedenleri. D. Sahin & A. Kayır (ed.), Sık Görülen İki Cinsel İslev Bozuklugu: Vajinismus ve Erken Bosalmada Degerlendirme, Tanı ve Tedaviler, İstanbul: Roche. (s. 101).

Spiess WF, Geer JH, O’Donohue WT (1984) Premature ejeculation: investigation of factors in ejeculatory latency. J. Abnorm Psychol. 93: 242-245

Srivastava R, Thakar R, Sultan A (2008) Female sexual dysfunction in obstetrics and gynecology. Obstet Gynecol Surv, 63: 527-537

Tekdoğan ÜY, Aslan Y, Güngör S ve ark. (2003) Türk toplumundaki erkeklerde cinsel fonksiyon bozukluk taraması. Üroloji Bülteni, 14:188-92

Tugrul C, Kabakçı E (1997). Vaginismus and its correlates. Sexual and Marital Therapy. 12(1):23-34