19 Aralık 2011 Pazartesi

Postpartum Depresyonu ve Anne

Doğum yapan her 10 anneden biri değişik derecelerde doğum sonrası depresyon yaşamaktadır. Postpartum komplikasyonlar, bazen doğuman 1 yıl ve sonrasında da görülebilir. Genel gözlem doğumdan sonra günler içinde ortaya çkabildiğidir. Postpartum depresyonu olan kadın, hafiften şiddetliye birçok depresif semptom yaşayabilir. Bazı günleri “iyi”, bazılarını” kötü geçirir. Semptomlar her kadında ayni olmasa da kadınlar kendilerini mahcup, suçlu ve izole hissederler. Postpartum depresyonun kadın ve aile içerisinde olumsuz etkilerini önlemek için erken dönemde müdehale edilmesi gerekmektedir. Gebekiğinden vazgeçmek isteyen, gebeliği sırasında sosyal destek alamayan, anne olarak kendini yeterli hissetmeyen ve postnatal meme sorunu  yaşan kadınlaırn diğer kadınlara göre yüksek oranda depresyon riski oranı taşıdığı gözlemlenmiştir.
Obsesif kompulsif bozukluk, panik bozukluk gibi anksiyete bozuklukları, majör depresyon bozukluk, bipolar bozukluk gibi duygu durum bozuklukları, şizofreni, posttravmatik stres bozukluk, dismorfobi gibi farklı klinik durumlar, postpartum dönemde gözlemlenmektedir. Gebelik ve lohusalık döneminde yoğun hormonel değişim ve yoğun psikososyal stres faktörleri bu ruhsal bozuklukların gelişimine yol açar.
Postpartum depresyon tedavi edilmediğinde kronik ve tekrarlayıcı bir hastalık haline gelmekte, kadının yaşam kalitesini düşermekte, kadının intihar etme ve bebeğine zarar verme risklerini arttırmaktadır.
Sağlık personelleri tarafından istenmeyen gebeliklerin önlenmesi, doğum sonu anne ve bebek sorunların erken dönemde çözülmesi, doğum sonrası döneme hazırlık için kadına danışmanlık ve eğitim verilmesi kadını bu sürece iyi ve kötü yönleriyle hazırlayıp, hiçbir durum karşısında yabancılaşma yaşamaması adına bu süreçlerden bahsedilmesi ve kadının bu süreçleri içselleştirmesinin sağlanması önemli önleyici faktörlerdendir.
Birçok anne için gebelik ve ilk doğum yaşamının önemli bir devresidir. Biyo-psiko-sosyal stressin getirdiği yeni durumla anne adayı gelecek olan annelik görevine alışmak, kendi geçmişi ile yüzleşmek, üçüncü bir ilişki içerisinde eşiyle beraber aile ve toplumda var olmak, kendi ailesi, eşinin ailesi, sosyal çevresi ile uyum içerisinde olma durumunu sağlamaktadır. Kadınlar, bir şekilde, doğumun otomatik olarak keyif ve neşe oluşturduğunu öğrenmişlerdir. Çocuk doğurmayı takip eden dönemin, hayatlarının en mutlu zamanı olması gerektiğine inanmaya yönlendirilmişlerdir. Gerçekte ailenin yaşam döngüsündeki en stresli ve endişe üreten dönemlerden biridir. Hayatın her tecrübesinde olduğu gibi bu dönemi sağlıklı geçirecek olanlar bu dönemin keyif ve mutluluğunu yaşamak adına uzun zamandır çocuk planlayanlar ve kendini bu durumun sorunlarına, avantajlarına ve dezavantajlarına daha önceden hazırlamış olanlar olabiliyorken pek çok faktörden etkilenip bu süreci yaşamına son verecek kadar ağır algılayanlarda olabilir.
Annelik hüznü yeni annelerin önemli bir bölümünü etkileyen ve en sık görülen doğum sonrası süreçlerinden biridir. Postpartum ilk 2 haftada görülür; depresyon, eleştiriye aşırı duyarlılık, ağlama,  irritabilite, anksiyete, yorgunluk, uyku bozuklukları ve yoğunlaşma problemleri ile karakterize nispeten hafif bir bozukluktur (Miller ve Rukstalis 1999, Williams ve Casper 1998, Llewellyn ve ark. 1997). Bazı annelerde depresyonun aksine mizaçta yükselmenin görülebileceği de bildirilmektedir (Parry 1999). Hüzün genellikle doğum sonrası 3. ya da 4. Günde ortaya çıkar; semptomlar geçici olup, 1-2 günden 1-2 haftaya kadar sürebilir (Kendell ve ark. 1981).
Normal lohusalıkta stresli bir dönem; fizik yorgunluk, tükenmişlik, pelvik travma, emzirme acısı, meme başı ve bebeğe bağlı emzirme sorunları, uykusuzluk, çok kilo almış olma ve normal bedene geri dönme isteği, libido kaybı, yeniden gebelik korkusu, sosyal açıdan fakirleşme, alışılmış çevrenin kaybı, meslek sorunları ve tüm bu faktörlerle ilişki içinde eşin reaksiyonları ile oluşabilir.
Hızlı bir değişimin neden olduğu ergenlik döneminde psikolojik problemlerin çıkması nasıl bekleniyorsa Gebelik ve doğumda da  anne adayı çelişkili duygular ve hazırlıklar içinde yönlendirilmiş iken biyo-psiko-sosyal hızlı bir değişikliği ile beklenir.
Anne adayı, gebelik dönemi sonunda bebeği ile oluşan ilişkilerini yapılandırırken bir yandan da kadın ve anne olmak fikrinin duygu ve düşünceleriyle çelişir. Evlilik öncesi yargı ve ön yargıları, eşiyle olan iletişimi, vb… bu çelişkilere yön verir. Ergenlik döneminden kalma beden algısı, cinsel unsurların öneminin artması bir yandan da anne olduğunda kadın olarak çekiciliğini kaybetme korkuları yaşamaktadır.
Doğumdan sonra anne baba ve bebekte strese bağlı olarak çeşitli hastalıklar meydana gelebilir. Bu stres genellikle anne – baba ve bebeğe ait bio-psiko-sosyal strestir. Bu rahatsızlıklar arasında, en çok bilinenler; annelik hüznü, annenin depresyonu, bipolar bozukluğu, psikozu, travma sonrası stres reaksiyonudur. Kültürel ve sosyal çevrede bu rahatsızlıkların oluşmasında rol oynar.
Annelerin yarısı 3-5. günler arasında ani başlayan, annelik hüznünü geçirir. Yeni annelerin bu dönemde çökme dönemini yaşar. Semptomlar; nedensiz ağlama, tezcanlılk, irritabilite, huzursuzluk ve anksiyete olabilir. Bu hüzün geldiği gibi, çabuk kaybolur. Annelik hüznü, gebeliğin sonlarına doğru görülen nörotisizm, durumluk kaygı ve depresyonla ilşikili bulunmuştur.
Postpartum psikozlar ağır ve nedir hastalıklardır. Doğum yapmış 1000 kadından birinde gözlemlenmektedir. İlk iki hafta içerisinde görülür ve başlangıcı ani olur. Postpartum psikozun semptomları aşırıdır ve realite kaybı görülür. Semptomlar; hallusinasyon, delüzyon, ağır insomni, şiddetli anksiyete, intihar ve homisid düşüneleri, bizar duygulanım ve davranış olabilir. Bu dönem için amnezi vardır. Travma sonrası stres bozukluğunda ağır bir doğumdan sonra bazı kadınlar uykusuzluk, kabus görme, gündüz olayı yeniden yaşantılama gösterebilirler. Semptomlar doğumdan birkaç gün, hafta ya da aylar sonra ortaya çıkar, kronikleşebilir, depresif semptomlar gelişebilir.
Genel olarak özetleyecek olur isek; Postpartum bozukluklar biyo-psiko-sosyal faktörlerle ilişkilidirler. Hormonel biyolojik değişiklikler, eşler arası çatışma, desteğin olmayışı, ekonomik güçlükler, ve bireysel psikolojik faktörler; yüksek anksiyete, düşük kendilik değeri depresyon ve postpartum psikozun ortaya çıkışında rol oynar.
Bebeğin gelişimi:
Bebeği kişilik özellikleri, mizacı ve bulacağı psiko-sosyal ortamla ilgili risk faktörlerinin bulunmasından dolayı yaşam boyu etkilenir. Annenin depresif bozukluğu, anne-çocuk ilişkisini ve eğitim işlevini yoğun etkiler. Çocuğa yönelik negatif duygular, çocuğun ihtiyaçlarına duyarlılığın azlığı, pedagojik yardımın yapılmaması, uyumsuz anne – bebek ilişkisi üzerinden etki eder.
Depresif anneler çocuklarını depresif olmayan annelere göre daha zor, rahatsız edici ve talepkar algılarlar. Annenin yetersizliği çocuğun yetişkinden kaçınmasına neden olabilir. Psikolojik gelişiminde çocuğun anne baba ile ilişkisi anne ve babanın depresyonu ve bu depresyonun çocuğa yansıtılması çok önemli rol oynamaktadır. Ana-baba-çocuğun birbirlerine bağlanmasında ve çocuğun temel güven duygusunda sorunlar oluşur. Pospartumun etkileri olan bir anne de bebeğin eğitim eksikliği; kuralların olmayışı, çocuğun aile dışında ve kaldığı yer hakkında bilgi sahibi olmama duyguları oluşur.
Dinamikleri bu şekilde yapılanmış olan anne – bebek ilişkisinde ki bebeklerde; yaşam boyu depresif, bipolar, psikotik olan ana-babaların çocuklarında da kalıcı psikiyatrik bozukluklar olduğu bildirilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder