15 Ocak 2012 Pazar

Psikodinamik Kuram ve Davranışçı Bilişsel Terapi

Psikanaliz
Psikanaliz zihinsel süreçlerin bilinçdışı unsurlarını araştırırken, bunların arasındaki bağlantıyı yakalamaya çalışır ve amaçlarından kuvvetli olanlarından biri transferansın bilinçdışı engellerinden serbest kalmasına yardım etmektir. ( Modern Psikoloji Tarihi, Duane P. Schultz, Ellen Schultz, 2004 )
FREUD ve Psikodinamik kuram gelişimi
19. yy sonunda S. Freud öncülüğü ile klinik görüşmeleri incelemeye çalışmışlardır. Zira bu hastalıklardan bir çoğunun fiziksel veya organik kaynakları bulunamıyordu. Hastalıkların kaynaklarının bulunmasında önce hipnoza başvurulmuştur, daha sonraları da psikanaliz yöntemi geliştirilmiştir. Freud akıl hastalıklarının psikolojik nedenlerini incelerken “Bilinçaltı” nı keşfetmiştir. Freud ve arkadaşları psikoz ve nevrozların coğunun, kişinin çocukluktan itibaren tatmin edilmemiş olan arzu ve ihtiyaçlarının baskı altına alınmasından, bilinç dışına itilmesinden meydana geldiğini öne sürmüşlerdir. ( Bütüncül bir Model İçinde Dinamik Psikiyatri Eğitimi, 2002. )
Kliniklerde yaptıkları deneylerde bunu kanıtlamaya çalışmışlardır Freud’a göre içsel yaşantılar bilinçlilik bakımından birbirinden farklı üç düzeyde bulunurlar. Bunlardan tam bilinç düzeyinde kişi, anılar, düşünceler, duygular gibi içsel yaşantıların farkındadır. Bilinç tam olarak aydınlıktır. İkinci düzey bilinç öncesidir, burası bilince yakın olan anıların, arzuların bir deposu gibidir. Kişi bunların farkında değildir, ama istediği anda bilinç alanına çıkabilir. Üçüncü düzey ise bilinçaltıdır. Burada kişinin istediği zaman bilinç alanına çıkaramadığı varlıklarından bile haberdar olmadığı duyguları, düşünceleri, anıları, dürtüleri bulunur. Bilinçaltında bulunan bu düşünceler yok olmazlar. Kişiyi rahatsız eder, davranışlarını şu yada bu şekilde etkilerler. Bilinçaltı düşünceleri rüya ve hayallerde ortaya çıkar. ( Klasik ve Yorumsamacı Psikanalizlerin Geçmiş’ e Bakışları Açısından Karşılaştırılması, Murat Paker, 1997. )
Freud’a göre anormal davranışlar, aslında insanların ruhsal çatışmalarından kurtulabilmek için başvurdukları çabalardır. Bu nedenle bu davranışlar asla anlaşılmayacak olan davranışlar değildir. Normal davranışlarla aralarında yanlızca bir derece fark vardır. ( Kendine Zarar Verme Davranışı, Alper Aksoy, Külteğin Ögel, 2003. )
Psikodinamik bilgilerin büyük kısmı psikoterapi gören hastaların klinik gözlemlerinden çıkarılmıştır. Kişiliğin gelişimi, bireyin içrer sübjektif yaşantılarıyla, özellikle duygu ve fantezileriyle ilgilenmesiyle, diğer bilimsel yöntemlerden uzaklaşır. (Kendine Zarar Verme Davranışı, Alper Aksoy, Külteğin Ögel, 2003.)
Yaklaşım geçmişe yönelik ve çocukluk yaşantılarımızı tanımlamaya dayanan özellikte olup, deneylerle kontrol edilmesi oldukça güçtür. Psikopatolojide sistemli çalışmalar, Freud’un histerik vakalar üzerine olan çalışmalarıyla başlar. Bilinçdışı olgulara ve çocukluk gelişimine verilen önemle, psikopatoloji büyük ilerlemeler kaydetti. Freud’un saldırganlık ve cinsellik ile biyolojik içgüdülere verdiği önem, insan kişiliğini anlamada temel oldu. ( Duygudurum Bozuklukların Tedavinde Psikodinamik Psikoterapi, Micheal Bond, 2006. )
Daha sonraları Freud teorisinde değişiklikler yaparken, diğer psikanalist ve psikoterapistler, ileride yeni değişiklikler getirdiler. Kişiliğin daha akılcı ve bilinçli olan kısmı ego psikolojisine ilgi, Anna Freud ve Heinz Hartmann’ın etkisiyle ve insan ilişkilerindeki sorunlar ve toplumun etkisinin göz önüne alınması ile arttı. Melanie KLEIN erken bebeklikteki, önceleri anne bedeninin bir kısmıyla daha sonra da bir bütün olarak anne ile olan ilişkiler şeklindeki gelişimsel süreci vurguladı. (Melanie KLEIN ve Heinz Kohut garip bir ikili mi yoksa aralarında gizli bir bağ mı var ?, James S. Groststein)
Neo-Freudianlar, insan kişiliğini bütün olarak işlev gören bir ünite olarak, yaşadığı kültür içindeki ilişkileriyle ele aldılar. Ericson, özellikle ergenlerde kimlik oluşum sürecine önem verdi. Varoluşçu psikiyatristler hastanın güncel yaşantısını ve içinde yaşadığı dünyadaki varolma şeklini anlamaya önem verdiler.


Neo- Freudianlar
Freud un temel görüşlerinden tamamen ayrılmayan fakat onun görüşlerini yayan ve üzerine kendi çalışmalarını inşa eden analistlerden oluşan gruptur. Bunların arasında nesne ilişkileri kuramcısı Anna Freud, Melanie Klein ve Heinz Kohut vardır. Daha muhalif olanlar ise Carl Jung, Alfred Adler ve Karen Horney.  Hümanist yaklaşımla beraber kuramlarını geliştiren Abraham Maslow ve Carl Rogers. Tüm bu analistler ister Freud u destekler bir alanda ister muhalif bir alanda olursa olsunlar herbiri Freud un görüş ve çalışmalarından yola çıkarak görüşlerini oluşturmuşlar.

Neo Freudianlar, Ego, Kişilik, Ödipal Kompleks
Ego üzerinde daha fazla durmak psikodinamik yaklaşıma getirdikleri en büyük değişiklik olmuştur. Ego eskiye nazaran id den daha bağımsızdı. Analistler Ego nun, id güdüler baskı altına alındığı zaman ortaya çıkan çatışmadan bağımsız olduğunu öne sürdüler.
Kişilik üzerindeki etki açısından biyolojik güçler üzerine daha az durarak sosyal ve psikolojik güçlere daha fazla önem vermektedirler. Ayrıca çocukluk cinselliğinin ve ödipal kompleksin önemini en aza indirgemişlerdi. İster gerçek ister fantezi şeklinde olsun çocuktaki sosyal etkileşimlerin cinsel etkileşimlerden daha önemli olduğunu düşünmüşlerdir.( 5 yaşında bir Özkıyım Girişimi, Serpil Erermiş ve ark., 1997)
Freud un ödipal teorisi; Dört, beş yaşlarındaki çocuğun cinsel içgüdülerinin cinsel organlarda topladığı dönemde erkek çocuk için özellikle annesi büyük önem kazanır, doğduğundan beri tek doyum nesnesi olan annesine bağlılığı şimdi decinsel bir boyut kazanır. Geceleri onun yanında yatmak ister, giyinip soyunurken annesini merakla izler, sevgisini açıkça gösterir, büyüyünce kendisiyle evleneceğini söyler. Erkek çocuk, bu sıralarda annesine -tek başına sahip olmak ister, babasının varlığını bir engel olarak görür. Ondan nefret eder, hatta ölümünü ister. Diğer yandan annesine beslediği sevgiden dolayı, kendisini babasına karşı suçlu hisseder. Bu gizli isteklerini babasının sezdiğini sanır, bunda ötürü babası tarafından cezalandırılmaktan korkar. Hadım edilme endişesine kapılır. Erkek çocuktaki bu iç çatışmaya Freud ,Ödipus kompleksi demiştir.(Orta çocukluk 6-12 yaşlar döneminde cinsel Gelişim, Belka Özdoğan)

Neo freudianların Psikodinamik e Katkıları
Anna Freud; çocuklara yönelik olarak, onların göreli olgunlaşmışlıklarını ve yeterince gelişmemiş sözel becerilerini göz önünde tutarak bir psikanalitik terapi yaklaşımı geliştirdi. Bazı oyun malzemeleri kullanmak ve çocukları evinde gözlemlemekte getirdiği yeniliklerden biridir. Ortodoks psikanaliz teorisini gözden geçirmiş egonun rolüne idden ayırarak egoyu anksiyeteden koruyan savunma mekanizmalarının kullanımını açıkladı ve detaylandırdı.
Melanie Klein; nesne ilişkileri kuramında özellikle ilk 6 ayda anne çocuk arası yoğun duygusal bağı vurguladı. Bebek ve anne arasındaki ilişkiyi cinsellikten ziyade sosyal ve bilişsel terimlerle açıkladı.Annenin memesinin bir bebek için kısmı nesne olduğunu ve bebeğin id e ait içgüdüsünü tatmin edip etmediğine bağlı olarak iyi ya da kötü olarak addedileceğini söyledi.Bu yüzden bu iyi ya da kötü kısmı nesne tarafından tanımlandığı ve temsil edildiği şekliylebebek çevresini ya tatmin edici ya da düşmanca olarak algıladığını ileri sürdü.
Heinz Kohut; çekirdek benlik dediği kavramının üzerinde durdu. Annenin bebeğin temel kendilik nesnesi olduğunu ve annenin rolünün bebeği sadece fiziksel olarak değil psikolojik olarakta doyurmak olduğunu söyledi.
Carl Jung; Jung sisteminde ki analitik psikoloji de libidonun niteliğini ele almış ve libidoyu genelleştirilmiş bir hayat enerjisi olarak ele almıştır. Ödipal dönemi reddetmiş ve bu dönemdeki çocuğun anneye olan düşkünlüğünü bir ihtiyaç bağlılığı olarak annenin yiyecek sağlayıcı işlevine bağlı bir doyum ve rekabet açısından açıklamıştır. Freud insanları çocukluk yaşantalarının bir kurbanı olarak görürken jung geçmiş kadar geleceğe yönelik hedef, umut vebeklentilerimiz tarafından şekillendiğimizi söylemiştir. Jung bilinçaltıyla çok fazla çalışmıştır. Kollektif bilinç,Arketipler, Psikolojik tipler, kelime çağırışım testi de Jung ın psikodinamik yaklaşıma yaptığı katkılardandır.
Adler; Bireysel psikoloji, yaşam stili, ben’in yaratıcı gücü, doğum sırası psikodinamik kurama sağladığı teorilerdendir.
Karen Horney; temel anksiyete, nörotik ihtiyaçlar, ideal kendilik imgesi psikodinamik yaklaşımdaki katkılarındandır.
Abraham Maslow ve Rogers; kendi kendini gerçekleştirme teorileri üzerine hümanist psikoloji ile beraber katkı sağlamışlardır.
( Modern Psikoloji Tarihi, Duane P. Schultz, Ellen Schultz, 2004 )

PSİKODİNAMİK KURAM ve YAPISAL TEORİ
Freud ayrıca kişilik konusunda da yeni bir görüş getirmiştir. İnsanın id-ego-süper ego denilen üç yanını ve bunların etkileşimini incelemiştir.
Psikanalizde zihnin bölümlerine bakılacak olursa; Freud’ un sonralarda geliştirdiği ‘ yapısal teorisi ‘ dir.  Yapısal teoriye göre id, ego ve superego zihnin bölümleridir.  İd ilkel arzuları saklayan haz odaklı ( cinsellik, saldırganlık, açlık, vs… ) Superego içselleştirilmiş norm, ahlak, toplumsal değerler , vb … tabuları kapsayan, ego ise bu iki bölümün arabulucusu ve kendilik duygusunu gerçekleştiren bölümdür.  Bu üç bölüm bir örnekte açıklanmak istendiğinde, id’ i direk haz en ilkel dürtüler, süperego toplumsal değerler, normlar, ahlak ve egoyu da bu iki bölüm arasında dengeyi kuran olarak tanımlayabiliriz. Id ve süperegonun sürekli bir güç savaşı halinde olduğunu düşünürsek egonun iyi bir dengeleyici olması önemlidir.  Bizim temel ruhsal enerjimiz olan libido id’in içinde yer alır. Gerilimin azaltılması yolu ile açığa vurulur. Bu bizim söz  konusu gerilimi daha katlanabilir yaşamamıza neden olur. Neo freudianlar, psikodinamik yaklaşımda, ego başlığı altında belirtildiği üzere ege ve id ile geliştirilmiş bir ego psikolojisi ortaya koymuşlardır.

PSİKODİNAMİK PSİKOTERAPİ, SERBEST ÇAĞRIŞIM, DİL SÜRÇMELERİ ve RÜYA ANALİZİ
Psikanaliz metodun evriminin en önemli adımlarından biri serbest çağrışım ( free association ) tekniğidir.  Freud serbest çağırışım sırasında ortaya çıkan hiçbir şeyin gelişi güzel ya da rastlantısal olmadığını ve kişinin bilinçli seçimine tabii olmadığını vurgulamıştır. Kişilerin serbest çağırışım sırasında dışarı çıkardığı bilgiler, iç çatışmaların birer ipucudur. Serbest çağırışımla kişi, çocukluk yaşantılarına gider ve bilinçaltında çocukluk yaşantılarından gününe getirdiği, taşıdığı, eşleştirdiği olaylar ve bastırılmış dürtüler için bir ipucu verir. Kişinin etimolojisindeki cinsellik, saldırganlık vb.. dürtüler araştırılır. Klinik ortamda uygulanır. (Oyunlarla Dil Öğretimi, Meltem İzgören, 2008.)
Psikodinamik yaklaşım dil sürçmesi,unutmalar, hatalar ve buna benzer davranışları bilinçaltındaki isteklerin ifadesi olarak kabul eder. Freud bilindiği gibi rüya yorumlarınıda benzer şekilde anlatır. Ona göre rüya görülmesi,bilnçaltına atılan duyumnların dışa vurulması şeklinde gerçekleşir. (Sigmund Freud, Kerem Doksat,2004.)
Rüyaların Analizi: Freud’un en önemli keşiflerinden biri rüyaların psikanalitik teorisidir. Rüyaların serbest çağırışım yöntemiyle üzerinde durmakla, represif (bastırılmış) bilinçdışı materyallerin bilince getirileceğini belirtmiştir. Böylelikle rüyaların analizi, bilinçdışına giden mükemmel bir yol olarak görülür. “The İnterpretation of Dreams” kitabın yorumlanmasıyla, kendi rüyalarını analiz etmiş ve teorisini formüle etmiştir. Kısaca rüyanın bilinçdışı istek ve implusları, geçmiş günlerde yaşanan olayları materyal olarak kullanarak ifade ettiğini söylemiştir. Ancak bilinçdışı rüyanın içeriği, sansür yoluyla gizlenir, değişikliğe uğrar. Güncel tarzdaki rüyalara dönüşür. Sansür sembolizasyon yoluyla yapılır. Rüyada görülen bir obje, kendisi olarak değil bir şeyin sembolü olarak vardır.  Rüya görenin saldırgan amacı, rüyada bilinmeyen bir yabancıya yöneltir, o saldırgan olur. Kondansasyon (yoğunlaştırma) rüyada görülen üçüncü bir süreç olur. Birkaç farklı anlamın bir rüya imajında sunulmasıdır. Serbest çağırışım yöntemiyle, görünürdeki rüyanın altında yatan gizli anlam keşfedilir. Freud’a göre rüyalar halüsinatör istek yerine getiricilerdir. Birey uyurken istekleri yerine gelir. Yeni fizyolojik çalışmalarda Freud’un bakış açısını doğrulamaktadır. Herkes rüyasında represe ettiği ve unutulmuş olduğu şeyleri görür ve rüyada, harekette azalma, dış dünyaya farkındalığında azalma artmış ve jetatif sinir sistemi aktivitesi ve rüyanın içeriğine bağlı olarak cinsel uyarım eşlik eder. Freud’un rüyalar istek getiricilerdir şeklindeki bakış açısı, bireyin çatışmaları ve bunları çözme deneyimlerine ilişkin şeklinde değişime uğramak zorundadır. Sembolizm, diğer insanın zihinsel işleyişleri gibi rüyalarında da çok önemli rol oynamakla birlikte, bir sembol her birinin geçmiş ve şimdiki yaşantıları ve ait olduğu kültüre göre bir çok farklı anlam taşır. Bu değişimlere rağmen Freud’un rüya kavramı yeni bir fizyolojik çalışmalarca da doğrulanmaktadır. ( Modern Psikoloji Tarihi, Duane P. Schultz, Ellen Schultz, 2004 )

PSİKODİNAMİK KURAMDA İÇGÜDÜ KAVRAMI
İçgüdü kavramına bakacak olursak, içgüdüler kişilik dinamiğinin ileri doğru sürükleyen lokomatif faktörleri ve bireyin zihinsel enerji yayan biyolojik güçleridir. Freud’ un iç güdüleri, kalıtımsal yatkınlığa göre değil bedendeki uyarılımın kaynağı ile ilgilidir. Frued iç güdüleri yaşam ve ölüm içgüdüsü olarak iki sınıfa ayırmıştır. Yaşam iç güdüleri açlık, susuzluk, cinsellik gibi kendini korumaya ve türün devamını sağlamaya yönelik faaliyetleri kapsar. Bunlar libido yolu ile ortaya çıkan yaşama gücünü kapsayan enerjilerdir. Ölüm içgüdüsü yıkıcı bir güçtür. Mazoşizmde ve ya intiharda olduğu gibi içe yönelik ve ya saldırganlık ve nefrette olduğu gibi dışa yönelik olabilir. (Aktarımm ve karşı aktarım, Esen DANACI, 2009)
 Freud ruhsal hayatın iki bölümden oluştuğunu bahsetmektedir. Bilinç ve bilinçaltıdır. Bir buzdağının görünen kısmına benzeyen bilinç küçük ve önemsizdir. Tüm kişiliğin görünen ama önemsiz kısmını gösterir.  Geniş ve güçlü bilinçaltı tüm insan davranışlarının altında dürtüsel olan içgüdüleri kapsar.  (Aktarımm ve karşı aktarım, Esen DANACI, 2009)
TOPOGRAFİK KİŞİLİK KURAMI
Topografik kişilik kuramına bakacak olursak; bilinçdışının psikanalizin en temel kuramı olduğunu biliyoruz. Freud’ un en çok çalıştığı kuramlardan birtanesi topografik kuramdır.  Bilinçdışı ile dürtülerin farkındalık dışında geliştiği zihinin süreçleridir. Bilinç dışında meydana gelen bilinç düzeyine çıkarılmayan dürtüler zihnin bilinçdışı denilen yerinde meydana gelmektedir.  Kişinin bilinç düzeyinde var olan ve geçerli olan ahlaki kavramlara ters düşen isteklerden meydana gelen dürtülerdir. Bunlar ancak kişinin direnci kırıldığında bilinç boyutuna ulaşırlar. Bilinç öncesi : Bilince çıkması için dikkatin gerektiği olaylardır. Bilince çok yakın bir yerde bulunmakta olan zihinsel süreçlerdir. Bilinç; Bedenin içerisinden ya da dış dünyadan gelen algıları fark eden zihinsel süreçtir. Bedensel algılar, zihinsel süreçlerini içerir. (Ergenlik ve psikanaliz, Talat Parman, 1998)

FRUED, PSİKODİNAMİK YAKLAŞIM ve ANKSİYETE
Freud üç çeşit anksiyete tanımlamıştır. Bunlar, nesnel a nksiyete; gerçek dünyadaki gerçek tehlikelerin anksiyetesi, nörotik anksiyete; içgüdüsel dolgunluğun doğasında olan potansiyel anksiyete,  moral anksiyete;  vicdani ahlak korkusundan kaynaklanır. Anksiyete insan davranışında gerileme sebep olarak bireyi bu gerilim durumunu azaltmaya motive eden bir güçtür. Ego anksiyeteye karşı bir koruyucu bir savunm geliştirmektedir. Savunma mekanizması gerçekliğin bilinçaltına itilmesi kabullenilmemesi ve yalanlanmasıdır. ()
Bunlar; inkar, yön değiştirme, yansıtma, mantığa bürüme, ka Psikodinamik terapi, var olan sorunların naslı oluştuğu, ve bu sorunlara karşı üretilmiş olan bireysel başa çıkma tekniklerinin kişiye nasıl zarar verdiği üzerine odaklanır. Bu tekniklerin nasıl düzeltilip, geliştirerek yenileneceği üzerinde çalışmalar yapılır.
Özellikle kişilerin alışkanlıklarının doğurduğu olumsuz sonuçlara dikkat çeker. Var olan sorunlar kişinin geçmişi ve tecrübelerinden yola çıkarak ele alınır. Daha sonra da, kişinin sahip olduğu güçlü özellikler ve kaynaklar yardımıyla bu sorunları güçlendirir. Dinamik terapi, kişi ile terapistin ortak çalışmasıdır. Dinamik terapi, bir çok sorun ve bozukluk üzerinde uygulanabilir. Bunlardan bazıları depresyon, kaygı, ve ilişki problemleridir. rşıt tepki geliştirme, gerileme, bastırma, yüceltmedir. (Ergenlik ve psikanaliz, Talat Parman, 1998)

PSİKODİNAMİK KAVRAMLARIN UYGULANIMLARI
 Psikodinamik kavramlar insan kişiliğini bir bütün olarak iç yaşantılar ve davranışlarıyla, hastalıkta ve sağlıkta anlamaya yardımcıdır. İnsan ilişkilerinin doğasını anlamada yardımcıdır.Bunun için özel bir şekli olan terapist hasta arasındaki ilişkileri anlamada yardımcıdır. Hastalar özellikle, çocuklarında anne babaya ya da ailenin diğer fertlerine gösterdikleri duygusal tepkileri yeniden yaşama eğilimindedirler. Bu transferans olayı, tüm insan ilişkilerinde meydana gelir. Fakat özellikle, psikanaliz ve psikoterapi önem taşır. Terapistin, hastasına olan uygunsun tepkisi kontr-transferans olarak bilinir. (Aktarımm ve karşı aktarım, Esen DANACI, 2009)
Bütün psikoterapiler, özellikle analitik yönelimli psikoterapi, psikodinamik kavramlar üzerine temellenmiştir. Psiko nevrozların nedenleri (anksiyete, fobi, konversiyon histeri, nevrotik depresyon, obsesyonel nevroz) ve psiko nevrotik semptomların anlamı, en iyi şekilde psikodinamik terimlerle anlaşılabilir. Aynı şey kişilik bozuklukları için de geçerlidir. (Örnek: Histerik kişilik bozukluğu, obsesif kişilik bozukluğu gibi, cinsel sapkınlıklar.) Psikozların semptom molojisi (şizofreni, duygu bozuklukları) kökenlerinde psikolojik, sosyal, organik faktörlerin olmasına karşın psikodinamik terimler şeklinde anlaşılabilir. Psiko somatik bozukluklar (bir organ bozukluğu. Organda herhangi bir bozukluk yoktur. ) ülseridif gibi hastalıklar¼Psikolojik olarak ülser, astım, deri hastalıkları psikodinamik terimler şeklinde anlaşılır. (Modern Psikoloji Tarihi, Duane P. Schultz, Ellen Schultz, 2004 )

BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI KURAM ÖNCESİNDE DAVRANIŞÇI VE BİLİŞSEL KURAM
DAVRANIŞÇI KURAM
Davranışçı ekolünün bakış açısından, psikoloji doğa bilimlerinin tamamen nesnel kollarından biridir. Teorik hedef davranışı tahmin ve kontrol etmektedir.  Yapısalcılığa ve işlevselciliğe karşı çıkmaları sonucu Amerikalı psikologlar tarafından kurulmuştur. İç gözlemin kullanılmasının bilime aykırı olduğunu söyler. Bilimin çalışma yönetmine uygun bir şekilde davranış ve duyguların araştırılması incelenmesi davranışçı ekolden Palov, Skinner ve Watson’ un araştırmaları ile başlamıştır.  Burada gözlenebilen davranışlar söz konusudur ve çalışan konu budur.  Davranışçılar öğrenmeyi uyarıcı ile davranış arasında bağ kurma isi olarak görmektedirler. Uyarıcı, organizmayı harekete geçiren iç ve dış olaylardır. Duyduğumuz bir ses, gördüğümüz bir ışık, resim, aldığımız tat bizim için birer uyarıcıdır. Bir uyarıcı karşısında organizmada meydana gelen fizyolojik ya da psikolojik değişme, davranım ya da tepki olarak adlandırılır. (İNSAN NASIL ÖĞRENİR?,Mustafa SÖZBİLİR Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi OFMAE Bölümü Kimya Eğitimi Anabilim Dalı, 2009)
Davranışçı ekol, içsel süreçlerle değil insan davranışlarını ele alması gerektiğini söylemektedir. Davranışların amacı diğer bilimler gibi psikoloji bilimine de gözlemlenebilir, ölçülebilir, objective olmayan ilkeler üzerine konumlanmayan araştırmalar ve çalışmalar yapmaktadır.  Uyumsuz davranışlar yanlış öğrenme ile kazanılmış tutumlar olarak tanımlandırılır ve bu uyumsuz davranışları ortadan kaldırırken aynı anda uyumlu davranışlar kazandırılmaya çalışır.
Davranışlar deney ve gözlem yöntemini kullanırlar. Davranışçı ekol organizma ve çevre ilişkilerinin insan ve hayvanlarda aynı olduğunu fikrinde olduğundan hayvanlar üzerinde pek çok çalışma yapılmıştır. ( Behavioral research: What the theories say Önder KAYMAZ, Ali ALP, Kaymaz ÖZGÜR,2009. )

Terapide amaç hedeflerin belirlenmesidir.  Söz konusu hedeflere kişi  tarafından terapistten yardım alınılarak belirlenir. Davranış terapileri kişi tarafından yürütülen bir süreçtir ve ne kadar somut olursa o kadar iyi organize edilmiş olacaktır.  Terapi içerisinde kişi ve terapist iyi bir uyum içerisinde olmalıdır. Davranışçı terapinin bir parçası olan ev ödevleri teröpatik sürecin bir parçasıdır ve araştırma ya da gözlem amaçlı yapılan çalışmalar kişiyi zorlamayacak ya da kişinin katlanamayacağı seviyelerde olmayacak şekilde düzenlenmelidir. (Şizofreni Tedavisinde Bilişsel-Davranışçı
Yaklaşımlar Mehmet Z. SUNGUR*, Özlem YALNIZ, 2009)

TEMEL KAVRAMLARI
Klasik koşullanma, Karşıt koşullanma, Edimsel Koşullanma; pekiştireç ve cezadır, Alışma, Sönme Sistematik duyarsızlaşma.
BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI KURAM ÖNCESİNDE DAVRANIŞÇI VE BİLİŞSEL KURAM
BİLİŞSEL KURAM
Davranışçılık çıkış döneminden sonra bilişsel kuramın ortaya çıkmasıyla davranışçı kuram egemenliği son bulmuştur. Bilişsel kurama göre, kişileri rahatsız eden duygusal sıkıntılar, doğrudan olayların ve yaşantıların kendisinden değil bunların algılanma süreçlerinde atfedilen anlamlardan meydana gelmektedir. Bilişsel terapi; duygu, düşünce ve davranışların arasındaki bağlantıları belirlemeye çalışarak, kişnin tecrübelerini gerçeğe daha yakın anlamlandırmasını sağlamaya çalışmaktadır.
Bilişsel psikoloji davranışçıların insan aktivitelerinin uyarıcı ve tepki arasındaki bağın basit olmadığı, bir uyarıcıya verilen tepkinin tahmin edilebilirliğini azaltan mekanizmalar olduğu ve her insana özgü kompleks davranışların uyarıcı-tepki açıklamalarının karmaşık ve uydurma olduğu gibi ilgilerden ortaya çıkması gibi açıklamalarına tepki göstermiştir. Bilişsel psikoloji bu yüzden algısal ve bilişsel sistemlerdeki uyarıcılarla çalışan zihinsel süreçler üzerine odaklanmıştır. bilişselcilere göre ve uyarıcı ve tepki arasında iyi hatırlamayı etkileyen mekanizmalar kümeleme(yığın), zihinsel görüntüler ve hafıza gibi mekanizmalar vardır. ( Oyun, Bilişsel Gelişim ve Toplumsal Dünya: Piaget, Vygotsky ve Sonrası (2004)

Bilişsel terapi başlıca depresyonun tedavisiyle ortaya çıkmış bir kuram iken, sonralarında panik bozukluk, sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu gibi anksiyete bozukluğunda dadaha sonralarında da kişilik bozuklukları, yeme bozuklukları, somatoform, psikotik bozukluklarda da yaygın olarak çalışmaya başlamıştır.
Şema kavramı bilişsel kuramın odak noktasıdır. Şemalar; • Hafızamızdaki organize olmuş yapılardır ve diğer şemalarla birleşerek bildiklerimizi oluşturur. • Doğrudan deneyimlerimizden daha genel ve daha soyutturlar. • Dinamik ve genel deneyimlerle ve eğitimle değişime açıktır. • Yeni bilgileri yorumlamada bir bağlam oluşturur.
Bilişsel terapi, kişide var olan olumsuz düşüncelerin ve inanç sistemlerinin tanımlamasında ve değiştirilmesinde yardımcı olmaktadır. Aynı zamanda kişilere etkili olacak problem çözme teknikleri kazandırmayı amaçlamaktadır. Böylece kişi problemleriyle başa çıkma mekanizmalarını geliştirecektir. Bilişsel terapiler süre olarak kısa süreli terapilerdir.
Bilişsel terapide kişinin getirdiği problem eğer soyut ise somut hale getirilmelidir. Terapide temel amaçlar belirlenmelidir. Bunların daha alt kümeleriyle bölünmesiyle sorun spasifik olarak saptanmalıdır. Bu problemin nasıl çözüleceği konusunda çözüme yönelik yöntemler için uzlaşma sağlanmalı ve terapistin kişiye tüm bunları yaparken kendini ne kadar zorlayabileceğini ve ne kadar gayret göstereceğini ev ödevlerinin işlevsel olup olmayacağını sormak ve teyidini almak durumundadır.
(Modern Psikoloji Tarihi, Duane P. Schultz, Ellen Schultz, 2004)
BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI KURAM
Bilişsel-davranışçı terapiler ortaklıklarının henüz başlangıcında olmalarına karşın öğrenme kuramları gibi bilimsel bir temel üzerine oturmaları yönünden klinik görüşmelerde kullanılan bir psikoterapi yöntemidir. Davranış tedavileri mevcut sorunun bireyin iş, sosyal ve özel yaşamı üzerindeki olumsuz etkilerini ( davranış defisitleri, sapmaları ve fazlalıkları gibi) ortadan kaldırarak yaşam kalitesini iyileştirmeyi amaçlar. Hedefi “Semptomatik” bir tedavi yapmak yerine, yaşamı olumsuz yönde etkileyen “hedef uyumsuz davranışları” ortadan kaldırmaktır. Bu işlem sırasında hastaya sorun çözme veya sorunla başa çıkma yöntemleri öğretilir. Bilişsel terapiler ise, davranış tedavilerine, üzerinde çalışılacak bir içerik sunmakta, başka bir deyişle davranış tedavilerinin sınırlı açıklama gücünü artırarak, eksik kalan resmin tamamlanmasını sağlamaktadır. (BİLİŞSEL-DAVRANIŞÇI TERAPİLERİN GELİŞİM ÖYKÜSÜ: DÜNÜ, BUGÜNÜ, YARINI ve TEDAVİDE TERAPİST-DANIŞAN İLİŞKİSİNİN ROLÜ Prof. Dr. Mehmet Sungur, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı, İstanbul ) 
Bilişsel Davranışçı Terapi, duyguları olumlu etkilemeye dayalı, düşünceleri modifiye etmeye odaklanan kısa süreli ve yapılandırılmış bir psikoterapi yöntemidir. Şimdiki zamana odaklanır. Terapist kişinin başvurduğu dönemdeki sorunlarından yola çıkar, ancak temelde, kişinin geçmişte bir olay ya da yaşanan bir süreç nedeniyle geliştirdiği mantıksız düşünce, uyum sağlamayan duygu ve davranışlarını değiştirmesini hedefler. Çünkü, kişinin bugünkü rahatsızlığı, bu düşünce, duygu ve davranışlarını sürdürmesinden kaynaklanmaktadır. Fakat amaç kişinin tüm bilişsel tahrifatlarını değiştirmek değil, yalnızca sorun yaratanları düzeltmektir. Bu düşüncelerin gerçekçi bir şekilde yeniden değerlendirilip değiştirilmesi, duygularda ve davranışlarda düzelmelere yol açar. ( NM Mukaddes Çocuk ve ergenlerde bilişsel-davranışçı psikoterapilerin etkinlik düzeyleri ve kısıtlılıkları Düşünen Adam: Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi 1996; 9(4):36-39 )
Bilişsel ve Davranışçı terapiler bilimsel bir zemin üzerine kurulu ve araştırmalarla geniş bir sorun alanında etkili olduğu kanıtlanmış psikolojik tedavi yaklaşımlarıdır. Tedavide kişi ile terapist çeşitli sorunları belirlemek ve anlamak için terapötik bir işbirliği içinde düşünce, duygu ve davranışlar arasındaki ilişkiler konusunda çalışırlar. Bu yaklaşım genellikle "şimdi ve burada" üzerine odaklanır ve danışanın sorunları üzerinde terapist ile danışan ortak görüşler geliştirir. Kişiye özgü olarak planlanan, zamanla-sınırlı terapinin hedefleri belirlenmeli ve hedefe yönelik çözüm stratejileri düzenli olarak gözden geçirilmelidir. Bilişsel ve Davranışçı terapistler birey, aile ve gruplarla çalışır. Bu yaklaşım yetenek, kültür, ırk, din, dil, cinsiyet veya cinsel yönelim ayırımı gözetmeden herkese yardımcı olabilmek için kullanılır. (E Şalcıoğlu Psikiyatrik sorunlarda davranışçı yaklaşım: Kuramlar ve kuramlara göre tedavi uygulamaları Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji (3P) Dergisi 2003; 11(Ek 2):19-30 )
Bilişsel terapistler doğrudan soruna yönelik düşünceler ve inançları öncelikle ele alırken Davranışçı terapistler daha çok davranışa Bilişsel ve Davranşçı terapistler ise hem düşünce ve inançlara hem de davranışlara yönelir. En önemlisi, tüm terapistlerin amacı kişilere düşünce, duygu ve davranış biçimlerinde arzu ettikleri değişimi sağlamalarında yardımcı olmaktır. (A Bay, T Aker Bilişsel-davranışçı terapiler (BDT) ve araştırma yöntemleri Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji (3P) Dergisi 2003; 11(Ek 2):75-78 )
Bilişsel terapi uygulamaları yapan terapist durumsal olarak oldukça saf bir görünüm altında durumla ilgili tüm verileri ustaca bir araya getiren parlak bir zeka taşır. Amaçlanan hasta ile ilgili verileri olabildiğince yansız ve yorumsuz olarak toplamaktır. Başka bir deyişle bu işlem sırasında hastanın temel düşünce ve inanç sistemleri tehdit edilmeksizin sorgulanmaktadır. Epiktetus, M.Ö. “yaşantımızı belirleyen olaylar değil olaylarla ilgili algılamalarımızdır” demiştir. Bilişsel terapiler bu algıları ve dolayısıyla duyguları belirleyen düşünce sistemleri üzerinde odaklanır. Hastaya düşünce biçimlerini daha iyi anlamasını, düşünce biçimlerini çeşitli bilişsel çarpıtmalar yönünden ele almasını ve düşüncelerini daha uyumlu olanlarla yer değiştirmesini öğretir. Özetle hastanın hastalığını daha iyi anlamasını, anlamsız gibi görünene anlam verebilmesini ve uygulanacak tedavinin rasyonelini daha iyi anlamasını, kavramasını sağlayarak hasta ile terapistin işbirliğini kolaylaştırır. (A Bay Bilişsel ve davranışçı terapilerin tarihi Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji (3P) Dergisi 2003; 11(Ek 2):5-8 )
Bilişsel Davranışçı Terapi, düşüncelerimizin duygularımızı ve davranışlarımızı yönettiğini varsayar. Buna göre, duygularımızı ve düşüncelerimizi dış etkenler (başka kişiler, olaylar vb) değiştirmez. Bu düşünce şekli, şartlar ne olursa olsun duygularımızı ve davranışlarımızı kontrol edebilmemizi kolaylaştırır. Bu terapi, diğer bazı terapilere göre daha kısa sürer (ortalama 16 seans gibi) ve danışan ile ve terapistin ortak çabalarına dayalıdır. Her ikisinin de rolleri vardır. Bilişsel Davranışçı Terapi’de danışanın ev ödevlerini yerine getirmesi çok önemlidir. Ev ödevi, önemli duygular ve onlara bağlı olan duygularla ilgili günlük tutuma, olumsuz veya gerçek dışı alışkanlıkları saf dışı bırakma üzerine odaklanır. (A Bay, T Aker Bilişsel-davranışçı terapiler (BDT) ve araştırma yöntemleri Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji (3P) Dergisi 2003; 11(Ek 2):75-78 )
Bilişsel-davranışçı terapi uygulamaları sırasında üzerinde önemle durulması gereken konulardan biri, tekniklerin standart biçimde kullanılmasıyla ilgilidir. Standart veya paket tedavi programları başarısız olmaya mahkumdur. “Hastalık yok, hasta vardır” ilkesinden yola çıkarak tedavinin her hasta için, o hastanın bireysel ve kültürel özellik ve gereksinmeleri göz önünde bulundurularak düzenlenmesi gerekir. Çünkü tanılar aynı olsa da hastalığın gidişi her bireyde farklılıklar gösterecektir. Diğer yandan her tedavi yaklaşımının kendine özgü ilkeleri olsa da, tümüyle bu ilkelere yapışarak tedavi yapmaya çalışmak, hastayı unutup kuram ve tekniklere odaklanmak anlamına gelir. Böyle bir tutum ise terapisti “uygulamacı” olmaktan çıkarıp “kuramcı” yapar. Oysa iyi terapist kuramcı değil uygulamacıdır. Başka bir deyişle, başarılı bir tedavi için kuramla gerekli ancak yeterli değildir. (3.           Sungur MZ: Bilişsel-davranışçı terapilerin gelişim öyküsü. Psikoterapiler El kitabı. Tangör A (Ed). Ege Psikiyatri Sürekli Yayınları Kitap 4. S:50-66, 1997. )

Bilişsel-davranışçı terapiler, yaşam problemleri için öğrenme kuramlarını uygulayarak, bireylerin günlük yaşamlarında karşılaştıkları güçlüklerin üstesinden gelmelerine yardım etmeyi amaçlar. Bu güçlükler çoğu zaman tıbbi ya da psikiyatrik bozuklukla birlikte oluşur ve bireyin baş etme becerilerini etkiler. Hastalık yaşantısına uyum da bireyin bilişsel şemalarından ve baş etme becerilerinden etkilenir. Bilişsel terapinin hedefi gerçek dışı inanç, düşünce ve olumsuz kendilik durumunun değiştirilmesidir. Bilişsel-davranışçı terapi teknikleri bireyin baş etme becerilerini genişleterek kişisel gelişimine ve hastalıkla ilgili yaşantılara uyum göstermesine yardım edebilir. Bilişsel davranışçı terapi teknikleri, bireyin uyumsal olmayan davranışlarını değiştirmek ve sağlıklı baş etme yanıtlarını artırmak amacıyla uygulanılır. ( Bilişsel-davranışçı terapi teknikleri ve psikiyatri hemşireliği uygulaması Meral DEMİRALP,1 Fahriye OFLAZ2 )
Bilişsel-davranışçı terapiler, bireylerin günlük yaşamlarında üstesinden gelemedikleri güçlükler ve yaşam problemleri ile karşılaştıklarında onlara yardım etmek için öğrenme kuramlarını uygulayan, problem odaklı, ‘burada ve şimdi’ ile ilgilenen, davranışçı psikolojik danışma kuramından temel alınarak geliştirilmiş bir tedavi şeklidir. (Karahan TF, Sardoğan ME. Psikolojik Danışma Kuramları. İstanbul, Birsen Yayınevi, 1994.)
Bilişsel-Davranışçı Terapiler Ayrıca; - Hasta ve terapistin sorunun anlaşılmasını ve çözümü konusunda işbirliği yapılmasını sağlar ve hastayı kendine uygulanan terapinin pasif-edilgen seyircisi konumundan çıkarıp, etkin katılımcısı durumuna getirir. Yaklaşım, tedavide hastaların sorunlarının birbirlerinden farklı olduğu dikkate alınarak, her bir hastanın
bireysel gereksinimlerine uygun biçimde düzenlenir. ( Şizofreni Tedavisinde Bilişsel-Davranışçı Yaklaşımlar Mehmet Z. SUNGUR*, Özlem YALNIZ** )
Davranışçı psikoloji, normal ve normal dışı bütün davranışların öğrenme ürünü olduğunu ileri sürmektedir. Davranış gözlenebilen, kaydedilebilen ve ölçülebilen eylem, hareket ya da yanıtlardır. Davranışçı kuramlar öğrenmenin uyarıcı ile davranış arasında bir bağ kurularak
geliştiğini ve pekiştirme yoluyla davranış değiştirmenin gerçekleştiğini kabul eder. Pavlov’un klasik koşullama çalışmaları, davranışçı akımın en çok bilinen öğrenme kuramıdır. Edimsel koşullama ilkeleri ise Thorndike, Tolman ve Guthrie tarafından tanımlanmıştır. Daha sonra Wolpe’nin, anksiyete oluşturan uyaranların güçlü anksiyete antagonistleri ile eşzamanlı olarak
verilmesinin korku tepkisini azalttığı gözlemi üzerine kurulu sistematik duyarsızlaştırma tekniğini geliştirdiği, anksiyete antagonisti olarak da Jacobsen’in kas gevşetme teknikleri
kullandığı görülmektedir. Farelerden korkar duruma getirilen çocuğun farelerden korkmayan
akranları ile birlikte olduğunda korkusunun azaldığının saptanması ise Bandura’nın ‘sosyal
öğrenme’ ve ‘model oluşturma’ kuramlarına temel oluşturmuştur. Davranışçı terapi, öğrenme
ilkelerinin davranış bozukluklarının analiz ve tedavisine sistematik bir biçimde uygulanması
olarak tanımlanabilir. ( Beck JS. Bilişsel Terapi: Temel İlkeler ve Ötesi.
N Hisli Şahin (çev.), F Balkaya, A İlden Koçkar(çev. eds.), Ankara, Türk Psikologlar Derneği Yayınları, 2001.)
Bilişsel kuram ve biliş, bilme süreci ya da eylemidir. Bilişsel terapiler anksiyete ya da uyuma dönük olmayan davranışların nedeninin, olayların kendisinin değil, bireyin bu olaylara ilişkin beklentileri ve yorumları olduğunu ileri sürer; bu davranışların kişinin düşünce ve inançları ile doğrudan ilgilenilerek değiştirilebileceğini savunur. 1960’lı yıllarda Beck duygudurumu bozukluklarının tedavisinde kullanabileceğini ileri sürdüğü ve adını ‘bilişsel terapiler’ koyduğu yaklaşımı geliştirmiştir. Beck’in bilişsel kuramına göre, çocukluk çağındaki deneyimler öğrenme yolu ile bazı temel düşünce ve inanç sistemlerinin oluşmasına neden olur ve yapısal düzeyde bunlar ‘şema’ olarak adlandırılır. Yaşam olayları sessiz durmakta olan şemaların aktive olmasına ve ‘olumsuz otomatik düşüncelerin’ ortaya çıkmasına ve sonuç olarak öfke, kaygı, suçluluk, üzüntü gibi hoş olmayan duyguların oluşmasına yol açar.(Bilişsel-davranışçı terapi teknikleri ve psikiyatri hemşireliği uygulaması Meral DEMİRALP, Fahriye OFLAZ )
Davranışçı terapilerle bilişsel terapilerin entegrasyonu, terapistlerin başvuranların korkuları, istek, açıklama ve algılama biçimleri ile daha ilgili olmalarını sağlamıştır. Bilişsel terapinin hedefi gerçek dışı inanç, düşünce, duygu ve olumsuz kendilik algısının değiştirilmesidir.(MZ Sungur Bilişsel ve davranışçı terapilerin temel ilke ve özellikleri ve entegre yaklaşımın yararları Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji (3P) Dergisi 2003; 11(Ek 2):31-38 )
Bilişsel-davranışçı terapiler hastayı bilgilendirmeyi, tedaviye uyumu artırmayı, gerginliklerle baş etmeyi öğretmeyi amaçlar. hastanın yineleyen olumsuz düşüncelerinin ve istenmeyen davranışlarının ortaya çıkmasını önlemeye yönelik stratejilerin geliştirilmesinde, bilişsel davranışçı terapi tekniklerini kullanabilir. Bilişsel-davranışçı terapinin amacı öncelikle
gerçekçi olmayan ya da birey için sorun olan düşüncelerin tanımlanmasıdır. Sorun olan düşünce tanımlandığında, o düşüncenin birey üzerindeki etkisi de tanımlanabilir. Terapist işlevsel olmayan bu düşüncelerin, nasıl sorun yaratabileceğin görmesinde hastaya yardım eder. Öncelikle bu düşünceler ve güçlük yaşanan durum arasında bağlantı kurulur. Bilişsel-davranışçı terapiyi uygulayan terapist bireyin hareketlerini, duygu ve düşüncelerini güçlüğü ya da problemi tanımlar. (M Yıldız Psikiyatrik rehabilitasyonda bilişsel davranışçı tedaviler Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji (3P) Dergisi 2003; 11(Ek 2):67-74)
Belirleyici rehber sorular şöyledir; - Bireyin problemi nedir? - Problem nerede oluşmaktadır? - Problem ne zaman oluşmaktadır? - Problemi ‘kim’ ya da ‘ne’ oluşturmaktadır? – Problemle ilgili korkulan sonuç nedir? Terapist burada hastaya sorulan soruların yanıtlarını kendisinin bulmasını sağlamalıdır.
‘Sokrat tarzı’nda sorulan sorular, bireyin kendi düşünce içeriğini daha iyi anlamasını, düşüncelerini çeşitli bilişsel çarpıtmalar yönünden ele almasını, düşüncesini destekleyen ve çürüten kanıtları araştırmasını, düşünce içeriği ve biçimlerinin daha uyumlu olanlarla yer değiştirmesini, düşünce ve davranışları ile ilgili olarak geleceğe yönelik planlar yapmasını sağlar. Terapist elde ettiği verilerle birlikte problemin süresi, yoğunluğu ve sıklığını da değerlendirmeli ve daha sonra problem yaşayan hasta ile ilgili daha fazla bilgi toplamak için davranış çözümlemesi yapmalıdır. ( Tarhan N. Mutluluk Psikolojisi, Stresi Mutluluğa
Dönüştürmek. Altıncı baskı, İstanbul, Timaş Yayınları, 2002.)
Bilişsel davranışçı yaklaşımda klinik görüşme esnasında davranış çözümlemesi üç bölümden oluşur: Önceki olay: Davranışın öncesinde olan ya da davranışın ortaya çıkmasına neden olan, tahrik eden uyaranın, ipucunun belirlenmesi. Davranış: Bireyin söylediği ya da söylemediği, yaptığı eylemlerin neler olduğunun, zamanının, sıklığı ve süresinin belirlenmesi. Sonuç: Davranış sonucunda bireyin düşündüğü etkinin yönünün (olumlu, olumsuz, yansız) tanımlanması. Terapist davranış çözümlemesinden sonra, elde ettiği veriler doğrultusunda bireyin baş etme gereksinmelerini destekleyen, uygun bilişsel-davranışçı terapi stratejisine karar verir.( Bilişsel-davranışçı terapi teknikleri ve psikiyatri hemşireliği uygulaması Meral DEMİRALP, Fahriye OFLAZ, 2007 )
Bilişsel-Davranışçı Terapi Stratejileri
Bilişsel-davranışçı terapiler çocuk, genç, yetişkin, yaşlı ve aile ile çalışmak için son derece uygundur; bireysel olarak ya da gruplarla da çalışılabilir. Genel olarak bu terapilerin amaçladığı hedefler bireyin hoşnutluk durumunun artması, sosyal becerilerinin geliştirilmesi ve istenmeyen davranışının azaltılmasıdır. Bilişsel-davranışçı terapi teknikleri tek başına ya da diğer tedavilerle birlikte kullanılabilmekte ve kullanılan teknikler hem hemşire, hem de hasta için uygulama becerisini gerektirmektedir. Terapi sırasında yapılan etkinlikler, klinik ortam dışında da gerçekleştirebilir. Terapist literatüründe, bilişsel-davranışçı terapi stratejileri üç grup altında incelenmektedir: Anksiyeteyi azaltan terapi stratejileri: Gevşeme eğitimi, Progresif gevşeme, bilişsel gevşeme, otojenik eğitim, biofeedback, sistematik duyarsızlaştırma, alıştırma, vestibular duyarsızlaştırma, tepki önleme, göz hareketleri duyarsızlaştırma ve yeniden işlemleme. Bilişsel yeniden yapılandırma stratejileri: Duygu ve düşünceleri izleme, kanıt sorgulama, alternatifleri sınama, felaketsizleştirme, yeniden düzenleme-çerçeveleme, düşünceleri durdurma.Yeni davranışlar öğrenme stratejileri: Modelleme, biçimlendirme, markayla ödüllendirme, rol oynama, sosyal beceri eğitimi, itici uyarıcılara koşullama terapisi (aversif terapi), olasılıklı anlaşma., (Bilişsel-davranışçı terapi teknikleri ve psikiyatri hemşireliği uygulaması Meral DEMİRALP, Fahriye OFLAZ, 2007)
Bilişsel-davranışçı terapi uygulamalarına daha çok yer vererek, hastaların hastalık yaşantısı ve güçlükleri ile baş etme becerilerine olumlu katkı sağlayacakları düşünülmektedir.
Günümüzde, davranışçı bilişsel terapi çok sayıda klinik görüşmede uygulanmaktadır. Korkular, panik atak, stres, ilişki problemleri, performans (örn: iş ya da sınav) kaygısı, takıntılı davranış ya da düşünceler, yeme bozuklukları, depresyon, yas, travma sonrası stres problemleri, cinsel sorunlar gibi problemler, Bilişsel Davranışçı Terapi’nin ilgi alanlarıdır. Bireylerle olduğu kadar gruplara da uygulanabilir. Bilişsel ve Davranışçı terapilerin etkinliği ile ilgili çok sayıda bilimsel araştırma yapılmıştır. Bu araştırma sonuçları yaklaşımın özellikle aşağıdaki sorun alanlarında etkili olduğunu göstermiştir: Anksiyete ve Panik Atakları, Fobiler (ör. Agorafobi, sosyal fobi), Kronik Yorgunluk Sendromu, Depresyon, Obsesif-Kompulsif bozukluk, Yeme bozuklukları, Cinsel sorunlar, İlişki sorunları, Eşler arası ilişkiler, Çocukluk ve Ergenlik dönemi sorunları, Genel Sağlık sorunları, Kronik Ağrı, Alışkanlık şeklinde devam eden davranış sorunları (ör:Tikler), Öfke, İlaç ve alkol kullanımına bağlı sorunlar, Şizofreni ve diğer psikozlar, Öğrenme güçlüğüne bağlı sorunlar, Bipolar bozukluk (İki Uçlu Duygu Durum Bozuklukları), Travma sonrası stres bozukluğu, Uyku bozuklukları.

REFERANSLAR
Modern Psikoloji Tarihi, Duane P. Schultz, Ellen Schultz, 2004
Aktarımm ve karşı aktarım, Esen DANACI, 2009
Ergenlik ve psikanaliz, Talat Parman, 1998)(Sigmund Freud, Kerem Doksat,2004.)(Oyunlarla Dil Öğretimi, Meltem İzgören, 2008.
Bütüncül bir Model İçinde Dinamik Psikiyatri Eğitimi, 2002.
Klasik ve Yorumsamacı Psikanalizlerin Geçmiş’ e Bakışları Açısından Karşılaştırılması, Murat Paker, 1997.
Kendine Zarar Verme Davranışı, Alper Aksoy, Külteğin Ögel, 2003.
Duygudurum Bozuklukların Tedavinde Psikodinamik Psikoterapi, Micheal Bond, 2006.
Melanie KLEIN ve Heinz Kohut garip bir ikili mi yoksa aralarında gizli bir bağ mı var ?, James S. Groststei
5 yaşında bir Özkıyım Girişimi, Serpil Erermiş ve ark., 1997
Orta çocukluk 6-12 yaşlar döneminde cinsel Gelişim, Belka Özdoğan
BİLİŞSEL-DAVRANIŞÇI TERAPİLERİN GELİŞİM ÖYKÜSÜ: DÜNÜ, BUGÜNÜ, YARINI ve TEDAVİDE TERAPİST-DANIŞAN İLİŞKİSİNİN ROLÜ Prof. Dr. Mehmet Sungur, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı, İstanbul  
NM Mukaddes Çocuk ve ergenlerde bilişsel-davranışçı psikoterapilerin etkinlik düzeyleri ve kısıtlılıkları Düşünen Adam: Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi 1996; 9(4):36-39 )
E Şalcıoğlu Psikiyatrik sorunlarda davranışçı yaklaşım: Kuramlar ve kuramlara göre tedavi uygulamaları Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji (3P) Dergisi 2003; 11(Ek 2):19-30 )
A Bay, T Aker Bilişsel-davranışçı terapiler (BDT) ve araştırma yöntemleri Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji (3P) Dergisi 2003; 11(Ek 2):75-78 )
A Bay Bilişsel ve davranışçı terapilerin tarihi Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji (3P) Dergisi 2003; 11(Ek 2):5-8 )
Sungur MZ: Bilişsel-davranışçı terapilerin gelişim öyküsü. Psikoterapiler El kitabı. Tangör A (Ed). Ege Psikiyatri Sürekli Yayınları Kitap 4. S:50-66, 1997.
Bilişsel-davranışçı terapi teknikleri ve psikiyatri hemşireliği uygulaması Meral DEMİRALP,1 Fahriye OFLAZ.
Karahan TF, Sardoğan ME. Psikolojik Danışma Kuramları. İstanbul, Birsen Yayınevi, 1994.
Beck JS. Bilişsel Terapi: Temel İlkeler ve Ötesi.
N Hisli Şahin (çev.), F Balkaya, A İlden Koçkar(çev. eds.), Ankara, Türk Psikologlar Derneği Yayınları, 2001.
Bilişsel-davranışçı terapi teknikleri ve psikiyatri hemşireliği uygulaması Meral DEMİRALP, Fahriye OFLAZ, 2007.
Tarhan N. Mutluluk Psikolojisi, Stresi Mutluluğa Dönüştürmek. Altıncı baskı, İstanbul, Timaş Yayınları, 2002.
MZ Sungur Bilişsel ve davranışçı terapilerin temel ilke ve özellikleri ve entegre yaklaşımın yararları Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji (3P) Dergisi 2003; 11(Ek 2):31-38.
M Yıldız Psikiyatrik rehabilitasyonda bilişsel davranışçı tedaviler Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji (3P) Dergisi 2003; 11(Ek 2):67-74.
İNSAN NASIL ÖĞRENİR?,Mustafa SÖZBİLİR Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi OFMAE Bölümü Kimya Eğitimi Anabilim Dalı, 2009.
Behavioral research: What the theories say Önder KAYMAZ, Ali ALP, Kaymaz ÖZGÜR,2009.
Oyun, Bilişsel Gelişim ve Toplumsal Dünya: Piaget, Vygotsky ve Sonrası ,2004.

1 yorum: